13 Nisan 2025 Pazar

Sesi Kesilen Kadınlardan Hypatia ve Bir Kadının Aklının Bastırılışı

 



Sesi Kesilen Kadınlardan Hypatia ve Bir Kadının Aklının Bastırılışı

“Kadın filozof neden yok?” sorusu, aslında kadınların düşünsel üretim potansiyelini değil, onların tarih boyunca görmezden gelinmesini ve sistematik biçimde dışlanmasını açığa çıkarır. Entelektüel tarih erkek sesinin tek ses olduğu bir koroya benzetilebilir. Kadınlar bu koronun dışında tutulmuş, söyledikleri duyulmamış ya da seslerin yankılanmalarına izin verilmemiştir.

Antik dönemlerden günümüze, kadınların bilim, sanat ve felsefeye katkıları ya görünmez kılınmış ya da önemsizleştirilmiştir. Bilgi üretimi hem fiziksel ve hem de kültürel, kurumsal ve zihinsel engellerle erkek tekelinde tutulmuştur. Bu sessizliğin en çarpıcı figürlerinden biri, 4. yüzyılda İskenderiye'de yaşamış olan Hypatia’dır.

Hypatia, yalnızca babası Theon’un izinden giden bir bilim insanı değil, aynı zamanda özgür düşüncenin, çok disiplinli eğitimin ve kamusal öğreticiliğin güçlü bir simgesiydi. Matematikten astronomiye, felsefeden fiziksel ölçüm araçlarının geliştirilmesine kadar geniş bir yelpazede üretim yapmış, Yeni Platonculuk içinde özgün yorumlarıyla dikkat çekmişti. Onun katkıları, yazılı eserlerinin büyük bölümü günümüze ulaşmamış olsa da, öğrencilerinin anlatımlarıyla yaşamaya devam etti.

Yaşadığı dönem ise düşünceden çok dogmanın yükseldiği bir dönemdi. Hypatia'nın entelektüel yetkinliği ve dönemin siyasi figürleriyle kurduğu düşünsel bağlar, onu kıskançlığın ve korkunun hedefi haline getirdi. Kamusal alandaki varlığı, özellikle de bir kadın olarak bilgiyle kurduğu güçlü bağ, dini çevreler tarafından tehdit olarak algılandı. Büyücülükle, sapkınlıkla suçlandı. 415 yılında vahşi bir şekilde linç edilerek susturuldu.

Bu öldürülüş kadın aklının kamusal alandaki temsilinin katliydi. Hypatia’nın ölümünde onun söylediklerinden çok kadın oluşunun belirleyici olması; felsefenin, bilimin ve aklın erkekleşmiş yapısını gözler önüne serer. Onun bedeni üzerinden verilmek istenen mesaj açıktı: "Bu alana kadın sesi karışamaz.''

Oysa tarih her zaman böyle değildi. Eski Türk topluluklarında kadın, sadece evin değil, devletin de bir parçasıydı. "Hatun" unvanı taşıyan kadınlar, kağanla birlikte karar alır, halk önünde konuşur, elçilerle görüşürdü. Kadının söz hakkı vardı. Bu denge zamanla bozuldu. Özellikle tekçi dinî yorumlar kadınları kamusal hayattan geriye çekti, bilgiyle kurdukları ilişkiyi daralttı. Ama yine de kadın aklı tamamıyla yok edilemedi. Bastırıldı, susturuldu ama hep var oldu.

Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde yapılan devrimler bu sesi yeniden yükseltti. Kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanınması, eğitime erişimin eşitlenmesi, meslek edinme özgürlüğünün sağlanması; kadın aklının yeniden görünür olmasına, bilgi üretiminde eşit bir özne olarak varlık göstermesine imkân sundu.

Bugün hâlâ "Kadın filozof neden yok?" sorusu soruluyorsa, bu geçmişin izlerinin silinmediğini gösterir. Kadınlar her çağda yazdı, düşündü, tartıştı. Ancak onların söyledikleri çoğu zaman sistematik biçimde arka plana itildi. Hypatia, bu karanlığın en yakıcı simgelerinden biridir. Ama aynı zamanda direnişin de adıdır.

Çünkü bilgi tarihinin duvarlarına kazınan isimler arasında sadece erkekler yoktur. Kadınlar da vardı. Ama onların isimleri ya silindi, ya sessizleştirildi ya da sadece ilişkilendikleri erkekler üzerinden anıldı. Oysaki bilgi yalnızca eril değildir. Kadın aklı da bilgi üretir, yorumlar, dönüştürür.

Hypatia öldürüldü ama düşünceleri ölmedi, onun ardından kadın düşünce geleneği doğdu. Artık kadın, yalnızca bilgiyi tüketen değil, onu inşa eden bir özne olarak buradadır. Bu ses, artık sadece kadınların değil; tüm insanlığın daha eşit, daha adil ve daha özgür bir gelecek inşa etmesinin öncüsüdür.



 

Aşkın Kefareti: Proust’un Hediyeleri ve Acı Arzusu

  Aşkın Kefareti: Proust’un Hediyeleri ve Acı Arzusu Proust, Yakalanan Zaman'da Gilbert'e şöyle der: Beni genç kızlarla tanıştırmanı...