Gabriel Garcia Marquez etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Gabriel Garcia Marquez etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

16 Ocak 2025 Perşembe

Aşk ve Öbür Cinler Kitabı Üzerine




Gabriel García Márquez’in Aşk ve Öbür Cinler adlı romanı hem bir aşk hikâyesi hem de inanç, otorite ve ötekileştirme üzerine yazılmış derin bir alegoridir. Yazarın romanı kaleme almasına vesile olan olay, gerçek bir gazetecilik görevidir: Marquez, yıkılan bir kilisenin bodrumunda açığa çıkan mezarları incelemek üzere gönderilir. Burada gördüğü başında yirmi iki metreyi aşan uzun saçlarıyla bir kız çocuğu iskeletidir. Bu manzara yazarın zihninde bir mit gibi yer eder; ölü bir bedenden fışkıran bu yaşam belirtisi; ölümle hayat, inançla hurafe, sevgiyle şiddet arasındaki o ince çizgiyi temsil eder. Böylece Aşk ve Öbür Cinler doğar.

Romanın merkezinde doğduğu andan itibaren sevilmeyen, dışlanan, kendi evinde bile yabancı olan bir kız çocuğu vardır: Sierva María. Annesi tarafından istenmeyen, babası tarafından unutulan bu küçük kız, kölelerin dünyasında bir sığınak bulur. Zenci kölelerin duaları, şarkıları, tılsımları ve Tanrı’yla kurdukları içten ilişki, onun gerçek ailesi hâline gelir. Beyazların dinî inançları soğuk ve buyurganken, kölelerin inancı sıcaktır, yaşam doludur. Sierva María’nın kölelerle kurduğu bağ aslında sömürgeci toplum düzenine bir başkaldırıdır; sevgiye ve özgürlüğe duyulan insanî bir özlemdir.

Bir gün Sierva María’nın ayağını kuduz bir köpek ısırır. Bu olay toplumun içindeki korkuların ve batıl inançların açığa çıkmasına neden olur. Kölelerin yaptığı şifalı tedavi beyazlar tarafından büyücülük sayılır. Dine dayalı bu düzen aklı değil dogmayı dinler; merhameti değil itaati yüceltir. Küçük kız bir anda cinlerin musallat olduğu söylenen bir varlığa dönüşür ve piskoposun emriyle manastıra kapatılır. Orada din adına yapılan her şey aslında inancın değil, iktidarın yansımasıdır. Marquez’in “İnançsızlık, inançtan daha dayanıklıydı çünkü duygularla besleniyordu” sözü, bu ironiyi özetler: gerçek inanç sevgiyle, sahte inanç korkuyla büyür.

Manastırda Sierva María’nın “ruhunu kurtarmakla” görevlendirilen rahip Cayetano Delaura, kısa sürede küçük kıza derin bir şefkat beslemeye başlar. Bu duygu giderek aşkın hatta saplantının sınırına yaklaşır. Ancak burada söz konusu olan yalnızca iki insanın aşkı değildir; Tanrı’ya duyulan inanç ile insana duyulan sevgi arasındaki kadim çatışmadır. “Mutluluğun iyi edemediğini iyileştirecek ilaç yoktur” cümlesi, bu ilişkinin özünü oluşturur: bazı yaralar ancak sevgiyle iyileşir, ama o sevgi çoğu zaman en derin acıların kaynağıdır. Rahip Cayetano, Tanrı’ya hizmet ile bir insana bağlanmak arasındaki uçurumda ruhunu kaybeder. Sierva María ise onun sevgisinde ilk kez insan olduğunu hisseder.

Marquez, Aşk ve Öbür Cinler’de inanç ve hurafe arasındaki farkı, aşkın ve günahın sırrını sorgular. “Düşman bizim yanılgılarımızdan çok zekâmızdan yararlanır” sözüyle yazar, aklın bile otorite tarafından nasıl yozlaştırıldığını ima eder. Çünkü asıl düşman, şeytan ya da cin değildir; dogmaların içindeki kör inançtır. Bu körlük Sierva María’nın trajedisini doğurur. O, insanların yarattığı korkuların kurbanıdır.

Roman boyunca ölüm, aşk ve inanç birbirine karışır. Marquez’in dili, “ne kadar saydam olursa, şiirsellik o kadar belirgin olur” sözünü doğrular biçimde yalın ama büyülüdür. Sierva María’nın hikâyesi, aslında sömürge döneminin baskıcı inanç sistemine karşı insanın iç özgürlüğünü anlatan bir alegoridir.

Romanın sonunda Sierva María ölür ama onun ruhu, tıpkı mezarda uzayıp giden saçları gibi, toprağın altından bile yaşamı savunur. Aşk ve Öbür Cinler; inancın sevgiye, sevginin özgürlüğe dönüştüğü noktayı anlatır. Marquez, aşkı bir kurtuluş, dini bir tuzak, ölümü ise bir geçit olarak resmeder. Sierva María’nın hikâyesi, insanın en karanlık inanç biçimleri karşısında bile içindeki ışığı koruyabileceğini gösterir;  “cin” dediğimiz şey, aslında içimizde bastırdığımız sevgi ve özgürlüktür.

Kara Kentin Kahkahası

Ah Tanrım, ne solgun diye mırıldanırdı papaz acı çekiyor gibi görünen şu kadının kahkahası Çoktan yanıp kül olmuş kara kentin iti kopuğu...