Aziz Nesin’in Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz Romanında
Kimliksizliğin Toplumsal Trajedisi ve Absürdizmi
Aziz Nesin’in Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz adlı romanı,
Türkiye’deki bürokrasi sisteminin gündelik hayat üzerindeki etkilerini hem
komik hem de düşündürücü bir dille anlatır. Romanın gücü sıradan bir
vatandaşın bürokratik işlemlerle karşılaştığında yaşadığı çaresizliği açık bir
gerçeklikle ortaya koymasından doğar. Hatalı işleyen bir sistemin içinde var
olmaya çalışan birey, zamanla görünmez hâle gelir ve giderek daha yalnız ve
çaresiz hisseder. Eserin baş karakteri Yaşar hikâyesini anlatmaya hapishanede
başlar; böylece roman geriye dönüşlerle ilerleyen bir yaşam hikâyesi hâline
gelir. Aziz Nesin’in bu tercihi romanın hem anlatım ritmini hem de tematik
derinliğini canlı tutar. Hapishanedeki yaşam, Yaşar’ın toplumu ve devlet
mekanizmasını tanımaya başladığı bir “pişme yeri” olarak çıkar karşımıza.
Romanın temel meselesi, Yaşar’ın daha doğduğu anda sistemin
bir hatası yüzünden ölü olarak görünmesidir. Babası onu elinden tutup nüfus
dairesine götürdüğünde memur, kütükte Yaşar’ın Çanakkale Savaşı’nda şehit
düştüğünü görür. Yaşar’ın henüz doğmamışken ölü olarak kaydedilmesi, romanın
tüm ironisini baştan ilan eden bir durumdur.
Yaşar’ın kimliğinin olmaması bütün yaşamını etkileyen bir
durumdur. Resmi kayıtlarda “ölü” göründüğü için okula kabul edilmez; âşık olur fakat resmî kimliği bulunmadığından sevdiği Hanşe ile evlenme
hakkına sahip olamaz. Toplumsal hayata katılma çabası her adımda sekteye uğrar.
Bir ev kiralamaya çalıştığında kontrat yapacak hukuki varlığı olmadığı ortaya
çıkar; iş bulmak istediğinde ise sistemin onu tanımadığı gerçeği karşısına
çıkar. Ne var ki bu görünmezlik hâli yalnızca haklar söz konusu olduğunda
geçerlidir. Aynı sistem Yaşar’ı borçlandırmakta ve gerek
gördüğünde hapse göndermekte hiçbir isteksizlik göstermez. Aziz Nesin bu
çelişkiyi keskin bir mizahi ironiyle görünür kılar. Birey haklarda yok
sayılırken, yükümlülüklerde fazlasıyla var kabul edilir. Yaşar’ın başına
gelenler ilk bakışta gülünç görünse de bu komikliğin altında insanı derinden
yaralayan bir acı saklıdır. Nesin’in mizahı tam da bu gerilimde güç kazanır;
okuru bir yandan güldürürken diğer yandan hüzne yaklaştıran ince çizgiyi
ustalıkla kurar ve modern yaşamın kırıcı gerçekliğini açığa çıkarır.
Yaşar’ın İstanbul macerası romanın sosyolojik boyutunu
genişletir. Taşradan gelen, kimliği olmayan bir adam büyük şehrin kalabalığı
içinde daha da görünmez hâle gelir. Bu süreçte Hanşe de İstanbul’a gelir ve bir
evde hizmetçi olarak çalışmaya başlar. Hanşe’nin yaşadığı güçlükler ile
Yaşar’ın kimlik mücadelesi zamanla birbirine karışır ve toplumsal hayatın
farklı yüzleri aynı hikâyede buluşur. Yaşar’ın hapse düşmesi ise romanın hem
ironik hem de öğretici en önemli noktalarından biridir. Ömrü boyunca Yaşar’ı
yok sayan sistem, bu kez onu var kabul ederek hapse atar. Kimliksiz bir insan
nikâh kıyamaz, sözleşme yapamaz, miras alamaz; fakat aynı sistem tarafından
cezalandırılabilir. Bu ironinin ağırlığı, okurun kahkahalarını bir anda susturacak kadar güçlüdür. Hapishane Yaşar’ın toplumu tanımaya başladığı ve saflığının
törpülendiği bir mekâna dönüşür. Burada karşılaştığı dolandırıcılar,
yankesiciler ve sistemin açıklarını ezbere bilen tecrübeli tipler, Yaşar’a
toplumun görünmeyen yasalarını öğretir. Bu süreçten sonra Yaşar eskisi kadar
saf kalamaz; sistemin işleyişini tanıdıkça düzenin içinde var olmanın hangi
yollarla mümkün olduğunu anlamaya başlar.
Kara Kaplı Nizami figürü, romanın dikkat çeken sembolik
unsurlarından biridir. Kara Kaplı Nizami, yeraltı bilgeliğini, sistemin
karanlık işleyişini ve bu işleyiş içinde kendine yer açmayı başaran tiplerin
ortak temsilini taşır. Yaşar’ın geçirdiği dönüşümde bu kişiliklerin etkisi
belirginleşir; Yaşar artık yalnızca hak aramaya çalışan saf bir birey olmaktan
uzaklaşır ve içinde bulunduğu düzenin koşullarına göre yaşamayı öğrenen birine
dönüşür. Bu dönüşüm Aziz Nesin’in roman boyunca yönelttiği eleştirinin en
çarpıcı noktalarından birini oluşturur. Saflığın ve dürüstlüğün çoğu zaman
karşılık bulmadığı bir düzende toplumun kabul ettiği insan, kurnazlık, uyum
sağlama ve açık kapıları görme becerisine sahip biri olmalıdır. Nesin, bu
sistemi görünür kılarken mizahın gücünü acı bir gerçekliğin altını çizmek için
kullanır.
Romanın sonunda, Yaşar’ın hapisten çıktıktan sonra sistemin
kabul ettiği bir tipe dönüşmesi, onun trajik hikâyesinin hem sonucudur hem de
eleştirisidir. Aziz Nesin’in romanında Yaşar masum olduğu hâlde masumiyetini
sürdürememiştir; toplum ve bürokrasi onu dönüştürmüştür. Yaşar artık sistemin
kurbanı değildir; o, bu sistemin ürettiği yeni bir insan figürüdür.
***
Yaşar’ın hikâyesi temelde bir dönüşüm sürecini anlatır. Kimliği olmadığı ya da görünmez insanlardan biri olduğu için sistemin dışına itilir; hapishane deneyimi ve karşılaştığı tipler aracılığıyla toplumun kabul ettiği bir figüre dönüşür. Yaşar’ın bu dönüşümü onu adeta bir Kara Kaplı Nizami’ye benzetir; artık yeraltı bilgeliğini kavramış, açık kapıları fark edebilme sezgisini geliştirmiş ve kanunları kendi lehine yorumlayabilecek bir yetkinliğe ulaşmıştır. Bu dönüşüm biçimi toplumsal düzenle uyum sağlama yetkinliklerinden birini temsil eder.
Fakat mesele yalnızca bu değildir. Yaşar’ın yaşadığı gibi
bir değişimin herkes için geçerli olduğunu söylemek doğru olmaz. Hayatın
getirdiği türlü zorluklara, haksızlıklara ve absürtlüklere karşın dürüst
kalmayı seçen insanlar da vardır. Bu kişiler belki sistem içinde kabul
görmezler, yükselmezler ya da görünür olmazlar; yine de namuslu ve doğruluğa
bağlı bir yaşam sürdürmeyi tercih ederler. Aziz Nesin’in anlattığı dönüşüm
biçimi, toplumdaki bir eğilimi görünür kılar; ancak toplumun bütününü
tanımlamaz. Herkesin Yaşar gibi bir değişimden geçmesi mümkün değildir ve böyle
bir değişimi arzu etmeyen, sistemin dışında kalmayı bilinçli bir tercih olarak
benimseyen bireyler de vardır.
Bu noktada romanın düşündürücü yanı belirginleşir. Yaşar’ın dönüşümü bir olasılığı gösterir; fakat onu evrensel bir zorunluluk hâline getirmez. Toplumun içinde farklı yolları seçen, farklı bedeller ödeyen insanlar bulunmaktadır. Kimi düzenin içinde kendine yer bulmaya çalışır, kimi ise düzenin dışında daha tutarlı bir varoluş görür. Ben de kendimi bu ikinci gruba yakın hissedenlerdenim. Her ne kadar bu yol daha çetin ve görünmez bir yol olsa da insanın kendi değerleriyle bağını koruyabilmesi açısından önemli bir tercih alanı sunar.