Horasan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Horasan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

5 Aralık 2025 Cuma

Moğol İstilası, Harzem Direnişi ve Kayı Boyu’nun Batıya Yönelişi- Yavuz Bahadıroğlu Osman Gazi Kitabından

En güçlü rivayetler Oğuzların Bozok kolunun Günhan şubesine bağlı Kayı Aşireti’nin, Anadolu’nun fethinin ardından Ceyhun Nehri’ni geçerek Horasan bölgesinde, Merv ve Mahan çevresine yerleştiğini aktarır. Kayı Aşireti'nin Merv ve Mahan  çevresine yerleşimi dönemin göç dinamikleri içinde doğal bir hareket gibi görünse de kısa süre sonra Moğol istilasının yarattığı büyük sarsıntıyla kesintiye uğramıştır.

Otrar’da bir Moğol kervanının basılması ve insanların öldürülmesi üzerine Cengiz Han’ın başlattığı sefer, Harzemşah Devleti’ni ve bölgedeki tüm Türkmen topluluklarını etkileyen geniş bir yıkıma dönüşür. Otrar’dan itibaren Harzem topraklarının yakılıp yıkılması sırasında Kayı Aşireti de Harzem ordularıyla birlikte Moğollara karşı çarpışmış, ancak Harzemşah Alaeddin Muhammed’in kararsızlığı ve geri çekilişi, direnişin ciddi bir biçimde zayıflamasına yol açmıştır. 

Tahta geçen Celaleddin Harzemşah enkaza dönmüş orduyu yeniden toparlamayı başarmış; Türkmen boylarının, özellikle de Kayıların katkısıyla Moğollara karşı yer yer önemli başarılar elde etmiştir.  Kıpçak beylerinin desteğini çekmesi Celaleddin’i yeniden güçsüz bırakmış, o da Hindistan’a gitmek zorunda kalmıştır. Geri dönüşünde mücadelesini sürdürmüşse de, bu kez Selçuklu Sultanı I. Alaeddin Keykubad ile karşı karşıya gelmiştir. Aynı dinî ve kültürel zemini paylaşan iki büyük gücün Moğol tehdidi karşısında ittifak kurmak yerine birbirleriyle savaşmaları, dönemin siyasî rekabetinin karmaşıklığını gösterir. Yassıçemen Savaşı’nın Celaleddin aleyhine sonuçlanması ve ardından 1231’de bir suikast sonucu ölmesi, Harzemşah direnişinin tamamen dağılmasına yol açmıştır.

Bu gelişmelerin tümü Kayı Aşireti’ni geri dönülmez bir yola sokmuştur. Geriye dönmek Moğol hâkimiyetini kabul etmek anlamına geleceğinden, batıya yönelerek Ahlat’a yerleşmişlerdir. Harzem mücadelesi, Kayılar üzerinde kalıcı bir askerî tecrübe ve disiplin bırakmış; onları sıradan bir göçer topluluktan daha örgütlü, daha hareketli bir güç hâline getirerek Ahlat’taki geçici yerleşimlerini güçlendirmiştir.

Bu dönemde Ertuğrul Gazi’nin babası meselesi tarih yazımının dikkat çeken konularından biridir. Aşıkpaşazade, Neşrî ve daha bazı müellifler Süleyman Şah’ı Ertuğrul’un babası olarak göstermiş, Caber’deki “Türk Mezarı” bu görüşe delil olarak sunulmuştur. Ancak sonraki belgeler, burada yatan kişinin muhtemelen Anadolu’da hüküm sürmüş olan Kutalmışoğlu Süleyman Şah olduğunu ortaya koymuş; Ertuğrul’un babasının ise Gündüz Alp olduğu ağırlık kazanmıştır.

Gündüz Alp’in ölümü, Kayı Aşireti içinde önemli bir ayrışmaya yol açar. Büyük oğullar Sungur Tekin ve Gündoğdu eski yurtlara dönmeyi savunurken, Ertuğrul ve Dündar batıya yönelme fikrini benimsediler. Horasan’dan gelen din önderleri, Ahiler ve gazi dervişlerin desteğinin Ertuğrul’dan yana olması bu görüş ayrılığını daha da belirginleştirdi. Yapılan meşveret bir uzlaşmayla sonuçlanmadı ve aşiret birkaç parçaya bölündü. Ertuğrul’un etrafında dört yüz çadırın kalması, sayı bakımından zayıflık gibi görünse de, gelecekte devletleşecek yapının çekirdeğini oluşturmuştur.

Kayıların batıya yönelişinin ardında yeni bir yurt arayışı vardır ama aynı zamanda manevî-düşünsel bir yönelim de vardır. Ahi dervişlerinin aktardığı “Kostantiniyye elbet fetholunacaktır” rivayeti, aşiretin uzun vadeli ufkunu şekillendiren bir unsur hâline gelmiştir. Başlangıçta bu bir ideal olarak var olsa da, zamanla böyle bir hedefin ancak yerleşik bir düzen ve güçlü bir siyasal teşkilatla gerçekleşebileceği düşüncesi ağırlık kazanmıştır.

Göç sırasında yaşanan kritik bir olay da Kayıların kaderini değiştirmiştir. Sivas yakınlarında Selçuklu ve Moğol ordularının çarpıştığı bir sahaya rastlayan Kayılar, savaşın Selçuklular aleyhine sonuçlanmak üzere olduğunu görerek müdahale etmişlerdir. Bu müdahale savaşın akışını değiştirmiş ve Ertuğrul Gazi’nin Selçuklu Sultanı Alaeddin Keykubad’ın dikkatini çekmesini sağlamıştır. Sultan tarafından önce Karacadağ, ardından Söğüt ve Domaniç Kayı Aşireti’ne yurt olarak verilmiştir. Bu toprak tahsisi Osmanlı Beyliği’nin kuruluşunu mümkün kılan siyasî ve coğrafi zemini oluşturur.

Horasan’dan Söğüt’e kadar uzanan uzun göç yolu, Kayı Boyu için askerî, toplumsal ve siyasal dönüşümünü hazırlayan bir süreç olmuştur. Bölünmeler, kayıplar ve savaşlar aşireti zayıflatmamış; tam tersine dayanıklılığını artırmış, devletsizlik çilesi devlet kurma iradesine dönüşmüştür. Bu ortamda yetişen Osman Bey’in, aşiretinin tarih boyunca taşıdığı fetih idealini ve siyasi tecrübeyi çocukluktan itibaren içselleştirdiği rahatlıkla düşünülebilir.

Kayıların Söğüt’e yerleşmesi bu nedenle yeni bir siyasal yapının doğuş noktasıdır. Osmanlı Devleti’nin temelleri, bu uzun göçün biriktirdiği tecrübe ile direnç ve arayışların bir sentezi hâlinde atılmıştır.

Kara Kentin Kahkahası

Ah Tanrım, ne solgun diye mırıldanırdı papaz acı çekiyor gibi görünen şu kadının kahkahası Çoktan yanıp kül olmuş kara kentin iti kopuğu...