İznik Konsili etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
İznik Konsili etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

14 Ağustos 2025 Perşembe

Herwıg Wolfram Germenler: Kökenleri ve Roma Dünyasıyla İlişkileri


Herwıg Wolfram Germenler: Kökenleri ve Roma Dünyasıyla İlişkileri 

Herwıg Wolfram Germenler: Kökenleri ve Roma Dünyasıyla İlişkileri adlı kitabında Avrupa tarihinin erken döneminde önemli bir rol oynamış Germen halklarını tarihsel, kültürel ve siyasal yönleriyle ele alır. Wolfram, MÖ 2. yüzyıldan MS 6. yüzyıla kadar uzanan dönemde Germenleri kendi içinde farklı, dinamik ve Roma ile sürekli etkileşim hâlinde olan toplumlar olarak tasvir eder. “Germen” adının ve kimliğinin nasıl oluştuğunu incelerken, Antik Çağ yazarlarının önyargılı tanımlarının modern imgeye yansımalarını tartışır. Germenlerin kökenini arkeolojik bulgular (özellikle Jastorf kültürü) ve mitolojik soy anlatıları (Tuisto, Mannus) üzerinden analiz eder; toplumsal yapılarını (klan, şef, savaşçı aristokrasi), dinî inançlarını ve tarıma dayalı ekonomilerini vurgulayarak, yalnızca savaşçı göçebe klişesine karşı çıkar.

Kitapta Roma-Germen ilişkileri hem çatışma hem iş birliği ekseninde ele alınır. Marcomann Savaşları gibi olaylar, Germenlerin Roma’ya karşı direnişinin ve askeri gücünün simgeleri olarak yer alır. Teutoburg Ormanı Savaşı, Roma’nın Germen topraklarına ilerleyişini durduran olaylar olarak öne çıkar. Wolfram, Kavimler Göçünü Roma ile Germenler arasında iki yönlü kültürel ve siyasal bir dönüşüm dönemi olarak yorumlar. Bu süreçte Gotlar, Vandallar, Burgonlar, Lombardlar, Franklar ve Anglosaksonlar vb. kavimlerin yükselişi hem Roma düzeninin çözülüşünü hem de yeni Avrupa’nın temellerini atan gelişmeler olarak anlatılır.

Eser, Anglo-Saksonların Hristiyanlaşmasını ise İrlanda manastır geleneği ve Frank krallığı üzerinden gelen Roma yanlısı misyon arasındaki etkileşim bağlamında ele alır; Whitby Sinodu’nda Roma hattının üstün gelmesiyle bu sürecin Roma merkezli bir çizgiye oturduğunu vurgular. Wolfram, Germen mitolojisinin, soy hikâyelerinin ve kahramanlık destanlarının kimlik oluşumundaki rolünü aktarırken, bu mirasın Orta Çağ’dan 20. yüzyıla kadar nasıl milliyetçi ideolojiler tarafından yeniden yorumlandığını da eleştirel bir gözle inceler.

Ariovistus: Ariovistus, Suebi konfederasyonunun önderi olarak Ren’in doğusundan Galya’ya yönelen ilk büyük Germen göç dalgasının lideridir. MÖ 60’ların başında Galya’daki Aedui-Arverni rekabetinden faydalanarak bölgedeki güç dengesini kendi lehine çevirmiş, Aedui’yi Magetobriga civarında mağlup ettikten sonra çevre kabilelere haraç ve rehine şartı dayatmıştır. Roma Senatosu’nun ona “Roma halkının dostu” unvanı vermesi (MÖ 59), o dönemdeki nüfuzunun göstergesidir. Ardında sürekli yeni göçmen kitleleri bulunan Ariovistus, Galya’da konumunu güçlendirmek için daha fazla Germen savaşçı çekmiştir. MÖ 58’de Aedui, Roma’dan yardım isteyince Julius Caesar devreye girmiştir. Ariovistus’un tarafsız görüşmeyi reddetmesiyle diplomasi sonuçsuz kalmış, Caesar lojistik üstünlük sağlayarak Vosges-Sequani yöresinde onu mağlup etmiştir. Ariovistus Ren’in ötesine kaçmış, Galya’daki siyasi ağı çökmüştür. Kaynaklarda daha çok Caesar’ın propagandasıyla tanınan Ariovistus, modern değerlendirmelerde kabile siyasetini ustaca kullanan ve demografik-ikmal baskısıyla hareket eden güçlü bir lider olarak görülür.

Arminius, Cherusci aristokrasisinden olup Roma’da rehine olarak yetişmiş, vatandaşlık ve eques statüsü alarak auxilia komutanı olarak hizmet etmiştir. Roma’da Latince, lejyon disiplini, istihkâm ve lojistik bilgileri edinmiştir. MS 7-8 yıllarında Germanya’ya dönerek, Valisi Varus’un eyaletleştirme politikalarıyla gerilen kabileleri kendi liderliğinde birleştirmiştir. MS 9’da Teutoburg Ormanı’nda, sahte isyan haberleriyle Varus’u dar ve bataklık araziden geçmeye ikna etmiş, lejyon düzeni kuramayan Roma ordusunu pusu ve çok noktalı saldırılarla imha etmiştir. XVII, XVIII ve XIX. lejyonlar yok olmuş, Varus intihar etmiş, Roma’da büyük şok yaşanmış ve Germanya’yı eyalet yapma fikri rafa kalkmıştır. MS 14-16’da Germanicus’un seferlerine karşı direnmiş, Idistaviso gibi muharebelerden sağ çıkmış ancak kesin bir siyasi zafer elde edememiştir. Maroboduus gibi rakiplerle çatışmış, “kral” olmaya yöneldiği algısı kabile eşrafının tepkisini çekmiş ve MS 21’de kendi halkı tarafından öldürülmüştür. Roma kaynaklarında hem “hain” hem “kahraman” olarak anılan Arminius, modern yorumlarda taktik ustalığıyla bir konfederasyon kurabilmiş fakat kalıcı devlet inşa edememiş karizmatik bir önder olarak değerlendirilir. Orta Çağ’da unutulan Arminius, 16. yüzyılda “Hermann” adıyla yeniden keşfedildi. 19. yüzyılda Alman milliyetçiliğinin yükselişiyle birlikte, “Alman ulusunun ilk kahramanı” ve “özgürlük savaşçısı” olarak simgeleştirildi. 1875’te Almanya’da dikilen Hermannsdenkmal (Hermann Anıtı) bu algının bir ürünüdür.

Wolfram, MS 325’te İmparator Büyük Konstantin’in çağrısıyla toplanan Birinci İznik Konsilinin, Hristiyan dünyasının iç teolojik tartışmalarını, ilerleyen yüzyıllarda Germen halklarının dini tercihlerini doğrudan etkilediğini vurgular. Konsilde, İskenderiyeli din adamı Arius’un “İsa Tanrı ile aynı özden değildir, Baba tarafından yaratılmıştır” şeklindeki görüşü sapkın ilan edilmiş; İznik İnanç Bildirgesi ile İsa’nın Baba Tanrı ile “aynı özden” olduğu resmî doktrin hâline getirilmiştir.

Kitapta bu kararın önemi, Germen kavimleriyle ilişkilendirilerek açıklanır: Konsilde Ariusçuluk reddedilmiş olsa da, bu öğreti sonraki yüzyıllarda Roma İmparatorluğu içindeki bazı çevrelerde yaşamaya devam etmiş, 4. ve 5. yüzyılda Gotlar, Vandallar, Burgonlar ve Lombardlar gibi birçok Germen halkı arasında yaygın biçimde benimsenmiştir. Böylece Germen krallıkları, çoğu zaman Katolik Roma Kilisesi’yle dini açıdan karşı karşıya gelmiştir. Wolfram’a göre bu durum, Germen-Roma ilişkilerinde askerî, siyasi ve mezhepsel bir gerilim yaratmıştır.

Wolfram’ın kitabına göre Germenler arasında Ariusçuluğun benimsenmesinin temel nedeni, bu inancın onlara Roma’nın merkezî Katolik doktrininden bağımsız bir Hristiyanlık biçimi sunmasıydı. Gotlar gibi ilk Hristiyanlaşan Germen toplulukları, MS 4. yüzyılda Roma sınırlarının hemen ötesinde yaşayan federatus (müttefik) halklardı. Onlara Hristiyanlığı ulaştıran misyonerlerden en önemlisi Wulfila (Ulfilas) idi. Ulfilas, kendisi de Got kökenliydi ve İncil’i Gotçaya çevirirken Ariusçu teolojiyi benimsedi. Bu teoloji, İsa’yı Tanrı’nın yarattığı yüce bir varlık olarak görüyordu; böylece Tanrı’nın tekliğini vurguluyor ama İznik’te kabul edilen “aynı özden” anlayışını reddediyordu.

Germen krallıkları açısından Ariusçuluk, hem yeni Hristiyan kimliklerini Roma’dan farklı tutuyor hem de Katolik nüfusa karşı siyasi üstünlük ve kimlik sınırı oluşturuyordu. Örneğin; Vizigotlar ve Ostrogotlar İtalya ve İspanya’da uzun süre Ariusçu kaldılar. Vandallar Kuzey Afrika’da Katolik çoğunluğa karşı Ariusçu azınlık yönetimi sürdürdü. Burgonlar ve Lombardlar da ilk dönemlerinde Ariusçuydu. Ancak zamanla, özellikle Katolik halkla uyum sağlama zorunluluğu ve Roma Kilisesi’yle ittifak ihtiyacı yüzünden Ariusçuluk terk edildi. Bu geçiş, Batı Avrupa’da Katolikliğin Germen halklar üzerinde kalıcı hâkimiyet kurmasının yolunu açtı.

Herwig Wolfram’ın kitabı, Germen halklarını klişeleşmiş “vahşi barbar” imgesinden çıkararak, onları kendi iç çeşitliliği, toplumsal yapısı, inanç sistemi ve Roma ile karşılıklı etkileşimleri içinde ele alan kapsamlı bir çalışmadır. Yazar, MÖ 2. yüzyıldan MS 6. yüzyıla uzanan süreçte Germen kimliğinin nasıl oluştuğunu, bunun hem mitolojik anlatılar hem de tarihsel-politik gelişmelerle nasıl şekillendiğini gösterir. Arkeolojik veriler, antik yazarlar ve dilsel izler üzerinden hem toplumsal düzen hem de dinî yapı incelenir; tanrı adlarının haftanın günlerine yansıması gibi kültürel aktarım örnekleriyle Roma-Germen etkileşiminin günlük hayata nasıl sızdığı ortaya konur.

Wolfram, Roma ile Germenler arasındaki ilişkinin yalnızca savaş ve istilalardan ibaret olmadığını; ittifaklar, kültürel uyarlamalar ve dinî etkileşimlerle örülü uzun vadeli bir karşılıklı dönüşüm süreci olduğunu vurgular. Ariovistus ve Arminius gibi liderler üzerinden Roma’ya karşı verilen mücadeleler aktarılırken, Kavimler Göçü’nün Batı Roma’yı yıkmaktan çok Avrupa’nın yeni siyasi haritasını çizen bir yeniden yapılanma olduğu tezi öne çıkar.

Herwıg Wolfram Germenler: Kökenleri ve Roma Dünyasıyla İlişkileri

Herwıg Wolfram Germenler: Kökenleri ve Roma Dünyasıyla İlişkileri  Herwıg Wolfram Germenler: Kökenleri ve Roma Dünyasıyla İlişkileri adlı ki...