aşiret yapısı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
aşiret yapısı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

22 Kasım 2025 Cumartesi

Kemal Bilbaşar’ın Kölelik Dönemeci Romanında Çerkes Toplumsal Yapısı, Osmanlı Politikaları ve Kölelik Düzeninin Kültürel Yansımaları

Kemal Bilbaşar’ın Kölelik Dönemeci adlı romanı, Osmanlı İmparatorluğu’nun Kafkasya politikasını 18. yüzyıl sonu bağlamında ele alan tarihî-kurmaca bir romandır. Yazar, tarihsel olayları aktarmakla birlikte dönemin Çerkes toplumsal yapısına, siyasal ilişkilerine ve kültürüne anlatının içinde yer verir.

Romanın merkezinde Sultan II. Abdülhamid’in görevlendirmesiyle Kafkasya’ya gönderilen Ferah Ali Paşa ve onun kâtibi Haşim Efendi bulunmaktadır. Bu iki karakter devlet aklının temsilcileri konumundadır. Haşim Efendi ise romanın başında ve sonunda gözlemci anlatıcı işlevi görür. Paşa’nın temel görevi Soğucak Kalesi’nde bir Osmanlı garnizonu ve idari merkez kurmak, bölgedeki Çerkes topluluklarını Osmanlı otoritesi altında bir araya getirmektir. Bu stratejinin ardında Kırım Hanlığı’ndan Şahin Giray’ın Rusya ile ilişkilerini sınırlama ve bölgede Osmanlı nüfuzunu güçlendirme amacı bulunmaktadır.

Romanın belirgin özelliklerinden biri, anlatıyı yalnızca diplomatik ve askerî bir çerçeveyle sınırlamamasıdır. Bilbaşar, Çerkes yaşamına ilişkin gözlemlerini tarihsel bağlamla ilişkilendirerek sunar. Çerkes toplumunun örgütlenmesi, misafirlik ve savaşçılık kültürü, kadın-erkek ilişkilerindeki normlar, çocuk yetiştirme biçimleri, at terbiyesi ve töre uygulamaları ayrıntılı olarak betimlenir. Bu kültürel unsurlar romanın tarihsel gerçeklik duygusunu güçlendirirken dönemin sosyolojik yapısını anlamaya da katkı sağlar.

Ferah Ali Paşa ile Haşim Efendi’nin İstanbul'dan Soğucak’a uzanan yolculuğu Osmanlı’nın Kafkasya’da bir “meşruiyet inşası” arayışı olarak değerlendirilebilir. Roman bu süreçte Osmanlı’nın bölge halkıyla ilişkilerinde karşılaştığı dirençleri, çıkar çatışmalarını ve diplomatik karmaşıklıkları görünür kılar.

Kölelik Dönemeci, hem tarihsel bir dönemi yeniden kurgulaması hem de Çerkes kültürünün iç dinamiklerini edebî temsil yoluyla aktarması bakımından tarihî roman türü içinde kültür tarihi ve siyasi coğrafya açısından zengin bir inceleme alanı sunar.

Bu toplumsal yapı romanda özellikle üç karakter üzerinden görünür hâle gelir: Jana Pşi’si Kaytuk Dole, Yukarı Bozdok Pşi’si Bonyak Şore ve Kaytuk Dole’nin karısı Satanya. Bu üç figür, hem otorite ilişkilerini hem de kölelik düzeninin aile yapısı üzerindeki etkilerini anlamak için işlevsel bir çerçeve oluşturur.

Kaytuk Dole, “jana pşi’si” unvanı sayesinde aşiretin ekonomik ve siyasal gücünün merkezindedir. Tokma köle üreticiliğinden elde edilen gelir onun otoritesini pekiştirir. Ata-erkil merkezli hane yapısı, insanlık dışı uygulamalar ve töreye dayalı denetim bu karakterin çevresinde somutlaşır. Romanın sonunda bu otoritenin içten çöküşü Kaytuk Dole’nin ölümüyle temsil edilir.

Bonyak Şore, Yukarı Bozdok aşiretinin pşisi olarak Kaytuk Dole’ye paralel bir güç odağı oluşturur. Her iki karakterin varlığı Çerkes toplumunda gücün tek merkezde değil, birbirine bağlı aşiretlerde toplandığını gösterir. Bonyak Şore bölgesel dengeleri ve aşiretler arası ekonomik bağımlılıkları temsil eden tamamlayıcı bir figürdür.

Satanya ise romanın en kritik karakteridir. Kadınların toplumsal konumu, canboyunluk sistemi, esirlik uygulamaları ve töre ile cinsel şiddet arasındaki ilişki onun hikâyesi üzerinden ortaya çıkar. Kaytuk Dole’nin eve bir canboyunluğu getirmesi Satanya’nın aşiret içindeki statüsünü zayıflatır ve ruhsal çöküşünü başlatır.

Satanya, ailesinin yanında bulunduğu günlerden birinde bir bilinç kaybı sırasında tecavüze uğrar. Bu bölüm romanın dönemin gerçeklerini en açık biçimde gösterdiği kısımlardan biridir. Satanya olayın farkında olmadığı için hamileliğini “kutsal çoban” inanışıyla açıklar. Bu Çerkes halk kültüründe olağan dışı hamilelikleri meşrulaştırmak için başvurulan bir inançtır.

Romanın en çarpıcı sosyoekonomik unsurlarından biri tokma köle üreticiliğidir. Esir kadın ve erkeklerin aynı çiftlikte ayrı odalarda tutulması, belirli bir eğitime tabi tutulmaları, ardından köy halkı huzurunda birleştirilmeleri, hamilelik gerçekleşene kadar zorunlu birliktelik ve doğan çocukların esir pazarına gönderilmesi sistemin acımasız taraflarıdır. Bilbaşar bu sistemi doğrudan yargılamaz; ancak ayrıntılı anlatımıyla yapının sertliğini okurun kendisinin görmesini sağlar.

Satanya’nın hamileliğini öğrenen Kaytuk Dole, dört aydır karısıyla birlikte olmadığı için çocuğu kabul etmez. Bu nedenle Satanya’yı, iki kızını ve Satanya’yla ilişkisi olduğu sanılan Şefsi’yi hadım ettirip, sattırır. Bu karar töreyi kullanan erkek otoritesinin şiddet üretme biçimini açıkça ortaya koyar.

Romanın finalinde Kaytuk Dole, eve getirdiği canboyunluğu tarafından öldürülür. Satanya ise oğlu ile birlikte İstanbul’a gider. Kızları çoktan başkalarına satılmıştır; Satanya’nın ailesi dağılmıştır ancak yanında oğlu vardır.

Romanın kültürel arka planını güçlendiren bir diğer unsur, Çerkeslerin Osmanlı’ya entegrasyon sürecinde yaşadıkları uyum sorunlarıdır. Bilbaşar, özellikle din değişimi ve isim alma meselesini Çerkes kimliğinin çatışma alanlarından biri olarak işler. Çerkesler Müslüman olmaya zorlanırken yeni dinin gerektirdiği Arapça ve Farsça kökenli isimleri kabul etmekte isteksizdirler; bu isimlerin anlamlarını bilmemeleri ve telaffuz etmekte zorlanmaları, Osmanlı idaresine duydukları kültürel mesafeyi artıran bir unsur hâline gelir. İsim dayatması, kimliğe yönelik bir müdahale olarak algılanır ve roman bu durumu Çerkes toplumunun iç direnci üzerinden gösterir. Aynı şekilde Çerkesler yeniçerilerle birlikte sefere ya da savaşa gitmekte gönülsüzdürler.

Romanın dikkat çektiği bir başka kültürel çatışma alanı ise Çerkes kadınlarının Osmanlı harem düzeniyle karşılaşmalarıdır. Çerkes kadınları çocukluklarından itibaren toplumsal yaşamda erkeklerle iç içedir; harem-haremlik ayrımına, erkeklerden kaçma ve kapalı mekânlarda tutulma uygulamasına yabancıdırlar. Bilbaşar bu durumu kadınların gözünden aktarır: Harem odalarına kapatılmaları hem kültürel hem psikolojik bir kırılma yaratır. Çerkes kadınlarının erkeklerle rahatça konuşabilmesinin doğal kabul edildiği bir kültürden gelmeleri, Osmanlı sarayının kapalı ve hiyerarşik düzeniyle çatışmalarına yol açar. 

Romanın sonunda Bilbaşar, Osmanlı yönetimi ile Çerkes geleneklerinin yan yana geldiğinde ortaya çıkan gerilimleri bireylerin yaşadıkları üzerinden açıkça gösterir. Böylece Kölelik Dönemeci romanı, tarihsel bir dönemi aktarmanın ötesinde, kültürel farklılıkların ve kölelik düzeninin toplumsal yapı üzerindeki etkilerini belirgin biçimde ortaya koyar.

Kara Kentin Kahkahası

Ah Tanrım, ne solgun diye mırıldanırdı papaz acı çekiyor gibi görünen şu kadının kahkahası Çoktan yanıp kül olmuş kara kentin iti kopuğu...