12 Nisan 2025 Cumartesi

Bir Dehanın Yaşamına Dokunmak: Hasan Âli Yücel Üzerine Düşünceler




Bir Dehanın Yaşamına Dokunmak: Hasan Âli Yücel Üzerine Düşünceler

Bu yazı, Hasan Âli Yücel’in biyografisinden öteye geçmek isteyen bir niyetin mahsulüdür. Onun yaşam öyküsünü bir zaman çizgisi olarak ve vicdanın yeryüzündeki yürüyüşü olarak okumaya davettir. Bazen bir annenin duası, bazen bir çocuğun yırtılan kitabı, bazen bir öğretmenin yalnızlığıdır bu metnin taşıdığı anlam. Çünkü bazı hayatlar yalnızca bilgiyle değil, sevdayla kavranır. Bir çocuğun elinden kitabı aldığınızda, o el bir gün hürriyeti tutmak ister.

Yücel’in doğumu, annesinin duasının, sabrının ve inancının cevabıdır. Neyyire Hanım’ın Mevlevi tekkesinde sabahın alacakaranlığında ettiği dua, aslında yalnızca evlat isteği değildir. O dua, geleceğe dair bir inşa çabasıdır. Hasan Âli’nin doğumu, onun annesiyle kurduğu sessiz bağın ilk adımıdır. Çünkü her büyük adamın arkasında bir kadının yürekten gelen sesi ve bazen susmasındaki anlamın gücü vardır. Evlat, suskun bir duanın görünür hâlidir.

...

Çocuğun gözleri önünde yırtılan kitap,  nesne olmaktan çıkar. Kitap parçalanırken, Yücel’in suskunluğu, o anın hüznüyle uzun zaman yaşayacaktır. Yırtılan kitabın sayfaları, öğrenmenin karşısına dikilen bir duvardır; ama aynı zamanda o duvarın ardından gelen kitaplarla birlikte, ışığa doğru yükselen bir merdivendir. Babasıyla yaşadığı gerilim, çocuğun okumakla anlaşılmamak arasındaki çırpınışıdır. Annesinin şefkatiyle bulduğu dinginlik, Hasan Âli’nin iç dünyasında bir vicdan pusulasına dönüşecektir. Kitap, yırtıldığında da öğretmeye devam eder, sessizce.

...

Hasan Âli Yücel’in yolculuğu sadece eğitim yolculuğu değildir. Askerde Alman subaya karşı koyması, hukuk fakültesinde profesörüne itiraz etmesi, kurulu düzenin ezberlerine karşı doğuştan gelen bir direniştir. Yücel düşünmeden önce hissetmiş, hissettiğini düşünceye dönüştürmüştür. Onun karakteri, yalnızca bilgiyle, haysiyetle şekillenmiştir.

...

Yücel’in öğretmenlik günleri ve Refika Hanım’la kurduğu bağ, onun hayata duyduğu sevgiyle iç içedir. İzmir’de öğretmen olarak çalışırken bilgilerini öğrencilerine aktarmış, toprağın altındaki cevheri görmeye çalışan kuyumcunun sabrı gibi geleceğini de yavaş yavaş şekillendirmeye başlamıştır. Öğrencileriyle kurduğu ilişki, gelecek nesillere duyduğu inancın en somut hâlidir. Bir öğretmen, sadece ders vermez; bazen bir ülkenin uyanışını başlatır.

Atatürk’le karşılaşması büyük fikirlerin başka büyük fikirlerle temas etmesini sağlamıştır. Felsefe dersinde kullanılan Arapça terimlerin Türkçeleştirilmesi tartışmasında Yücel’in kullandığı metafor, düşüncenin zarafetle savunulabileceğini gösterir. ‘‘Sıfır hiçlik değildir, çünkü birin yanına geldiğinde değer katabilir,’’ demesi, onun kendisini nasıl konumlandırdığını da açıklar. Yalnızca düşünceye değil, onun paylaşılabilirliğine de inanır. Zekâ, kendini anlatırken incelikle konuşur.

Köy Enstitüleri Yücel’in ve arkadaşlarının eğitim projesidir ve aynı zamanda onun, halkına duyduğu inancın pratik karşılığıdır. Yücel’e göre halk yalnızca eğitilmesi gereken değil, öğrenmeye layık cevherdir. Toprakta çalışan ve başka bir dünyayı bilmeyen adamın kafasını kaldırıp gökyüzüne bakabileceğini göstermek istemiştir. Ancak bu proje, bilgiden korkanların hedefi olmuştur. Yücel’in yalnızlığı burada başlar: Anlaşılmamanın ve anlaşılmak istenmemenin yükü vardır omuzlarında. Toprağı işlersen mahsul çıkar; insanı bilgilendirirsen hakikat.

Kırılmalar ve Sessiz Çığlıklar

Can Yücel’in okuldan ayrılışı, Hasan Âli Yücel’in yüreğinde politik baskılardan dolayı aldığı darbelerin açtığı yaralardan, çok daha ağır bir yara izi bırakmıştır. Eğitimle büyüttüğü ülkesinin içinde, bir babanın çaresizliğiyle baş başa kalmıştır. Yine de sarılmış, yine de susmuş, ama asla vazgeçmemiştir.

...

İş Bankası Kültür Yayınları, tercüme faaliyetleri, UNESCO toplantıları… Bunların hepsi, sessiz ama aydınlığa inanan bir yüreğin çabalarıdır. Hakkında söylenenlere, yakıştırmalara, ithamlara rağmen ‘‘Alnım apaçık’’ diyebilen, aydınlığa inanan vicdanın mücadelesidir. Yücel, çokça çirkin seslerin içinde tek başına kalmayı göze almış ama halkına inanmaktan asla vazgeçmemiştir.

Bir Ömrün Akşamı

Hastalığı, yalnızlığı, siyasi çalkantıların gölgesinde geçen son yıllar… Yine de davet geldiğinde ayağa kalkmış, dert anlatıldığında dinlemiş, gençler kapısını çaldığında onların elini sıkmıştır. Son gününde Hasan Ali Yücel bile bir yazıların içinde olmuş, Bach müziğini dinlerken  hayata veda etmiştir. Onun vedası, bir devrin suskunluğudur. Ama bu suskunluk, içi dolu bir sessizliktir. İnsanlar sessizce ölür ama bıraktığı izler konuşur.

Onun hayatı; yanlışa susmamanın, eğitime inancın, halkı küçümsemeyen büyük bir gönlün yolculuğudur. Hasan Âli Yücel’in yaşadıkları, daha birçok tarih kitaplarına ve vicdanlara yazılmalıdır. Çünkü bazı insanlar unutulmaz; çünkü bazı hayatlar yalnızca anlatılmaz, hissedilir.


Hasan Âli Yücel'e saygı ile...

Aziz Mahmud Hüdâyî ile Üftâde Hazretleri Arasındaki Tasavvufî Bağ: Bir Gönül Terbiyesi

  Aziz Mahmud Hüdâyî ile Üftâde Hazretleri Arasındaki Tasavvufî Bağ: Bir Gönül Terbiyesi Aziz Mahmud Hüdâyî ile Üftâde Mehmed Efendi arası...