Moğolların Gizli Tarihi Kitabı Hakkında
Moğolların Gizli tarihi adlı kitapta Çinggis – haan’ın ceddinin Yüksek
Tanrı’nın takdiri ile bir boz kurt ve dişi geyikten türediğine değinildikten
sonra atası olarak bilinen ilk kişi olan Alan – ho’dan bahsedilir. Alan – ho’nun Dobun – mergan’dan iki oğlu
olmuştur. Dobun - mergan öldükten sonra dul kalan Alan - ho’nun üç tane oğlu
daha dünyaya gelir. Bunun üzerine Dobun – mergan’dan olma iki oğlan annelerini
kocasız çocuk dünyaya getirmekle suçlarlar. Dedikoduları duyan Alan – ho
çocuklarının beşini de çağırtıp onlara bir hayat dersi verir. Öncelikle oğullarına
birer ok vererek kırmalarını ister. Oğulları verilen okları teker teker kırarak
atarlar. Sonra Alan – ho beş oku birden bağlayıp kırmalarını ister, lâkin
oğullar bunu beceremez. Bunun üzerine Alan – ho oğullarının kendisinden şüphe
ettiğini bu şüphede haklı olduklarını anlatır.
‘‘Her gece sarışın bir adam, evin bacasından sızan ışık
vasıtasıyla girerek karnımı okşuyor ve onun nuru vücuduma geçiyor. Çıkarken de
güneş veya ayın nurları üzerinden sarı bir köpek gibi sürünerek çıkıyordu. Siz
nasıl böyle düşünmeden konuşursunuz? Bu hadise üzerinde fikir yürütülürse,
onların Tanrı oğlu oldukları meydana çıkar.’’[1] diye söyleyecektir. Bu sebepledir ki
Moğollar için Nirun yani ışığın çocukları denilmektedir. Çinggis – haan, Alan -
ho’nun en küçük oğlu Bodancar’ın soyundan gelmektedir. Soyunun ismi de
Börçiginler olarak adlandırılmaktadır. Çinggis – haan’ın soyunun denizi aşarak
geldiği ve Burhan Haldun Dağı eteklerine yerleştiklerinden bahsedilir. Çinggis
-haan’nın babası olan Yesügey işte bu soydan gelmektedir. Yesügey bir gün
dağlarda avlanırken bir arabanın içinde gözleri ateşli, yüzü nur gibi bir kız
görür ve bir görüşte âşık olur. Atını hızla sürerek evine gider, kardeşlerini
toplar ve geri döner; kızın içinde bulunduğu at arabasının peşine takılırlar. Yesügey’in
âşık olduğu kız yeni evlidir. At arabasını süren kişi de kitapta bahsedildiğine
göre genç kızın kocasıdır. Kızın ismi Höelin’dir. Höelin kocasından kendisini
bırakıp canını kurtarmasını ister fakat giden kocanın ardından da çok ağlayıp
yakınarak şu sözleri söyler.
‘‘Çorak memlekette hiçbir zaman aç da kalmamıştın, fakat
şimdi ne oldun? Şimdi nasıl gidiyorsun? diyerek yüksek sesle ağlar.[2]
Höelin ile Yesügey evlenirler ve bu evlilikten Temuçin doğar. Yesügey
ona Temuçin ismini vermiştir çünkü esir alıp geldiği komutanlardan birinin adı Temuçin’dir.
Temuçin adı sert, dayanıklı, sağlam anlamlarına gelmektedir. Dokuz yaşında Temuçin
annesinin soyundan olan bir kız olan Börte ile nişanlanır. Kayınpederinin
isteği üzerinde Temuçin hizmet için kız evinde kalırken Yesügey geri döner.
Yesügey dönüş yolunda Tatarlar tarafından zehirlenecek ve eve döndüğünde fazla
yaşamayacaktır. Yanında tuttuğu bir kişiyi oğlunu alması için gönderir. Ancak
oğlu gelmeden ölecektir. Bundan sonraki yıllar Temuçin ve kardeşleri için
oldukça zorlu geçecektir. Çünkü Yesügey’in öldüğünü gören kabile Höelin ve
çocuklarını bırakarak oradan uzaklaşırlar. Höelin sert ve lider ruhlu bir
kadındır, onların yarısını geri döndürür, lâkin bu geri dönen insanlar da fazla
durmayacak ve Höelin ile çocuklarına hiçbir hayvan ya da yiyecek bırakmayarak
terk edecektir. Höelin ve çocukları yıllarca ormanda saklanarak yaşarlar.
Yabani sıçan ve otlardan yiyerek yaşarlar. Lâkin belli bir süre babasının
kardeşleri gibi gördüğü ve iyilik yaptığı Tayciutlar ormanlık alanın diplerine
kadar gelerek aileyle savaşır. Karşılıklı mücadele edilse de ormanlık alanda aç
ve susuz kalan Temuçin sefil olarak ölmektense şerefli bir ölümü tercih ederim
diyerek ormanlık alandan çıkar ve Tayciutlara teslim olur. Boynuna tahta bir boyunduruk
geçirilen Temuçin’i alarak kendi kabilelerinin olduğu yere giden Tayciutlar
herkese Temuçin’i teşhir ederler. Temuçin buradaki köyde her gece bir evde
kalır. Bir gün güçsüz gördüğü ev sahibinin kafasına vurarak koşar ve nehre
atlar. Tahta boyunduruk sayesinde yüzü suyun üstünde kalarak öylece gider.
Sorhan Şira, Temuçin’i nehir üzerinde görür ama Tayciutlara haber etmez.
Temuçin’i saklayarak onun köyden kaçmasına yardım eder. Temuçin kendisine
yardım eden Sorhan Şira ve oğullarını hiç unutmaz ve kendisine Çinggis Haan
olarak unvan verilip tahta oturduğunda da Sorhan Şira’yı yaveri ve iki oğlunu
da ok taşıyıcısı olarak görevlendirir.
Aynı şekilde atlarını çalan hırsızların peşinden iz sürerken ona yardım
eden Bugurçi’yi de unutmayacaktır. Bugurçi’den Merkitlerin üzerine giderler
iken yardım isteyecek ve Bugurçi babasına dahi haber etmeden yine Temuçin’in
yardımına koşacaktır. Bu sefer de Merkitlerin elinde olan Börte’dir. Gece
saldırısında Börte’yi Merkitlerin arasında bulacak ve saldırıyı
yavaşlatacaktır. Börte’nin belli bir süre sonra doğum yapması üzerine dünyaya
gelen çocuğa herkes şüpheyle bakacak ama Temuçin onu kendi öz oğlu gibi
büyütecek ve sevgisini esirgemeyecektir. Temuçin’e bu sefer sırasında yardım
eden iki güçlü komutan olan Camuha ve Kara Han ile daha sonra arası bozulur.
Camuha, Temuçin’e savaş açar ve yakaladığı savaş esirlerini kaynar kazanlarda
haşlar. Kara han da Temuçin’in babası yerine koyduğu bir kişi idi ama Camuha’ya
katılmaktan geri durmadı. Bu savaşta yaralanan Temuçin tekrar iyileşti. Güç
kazanan Temuçin Camuha ve Kara Han’ın üzerine yürüyerek ordularını dağıttı.
Kara Han su ararken bir muhafız tarafından öldürüldü, Camuha ise kendi
askerleri tarafından yakalanarak Temuçin’în karşısına getirildi. Temuçin onu
affetmek istediyse de o affedilmek istemedi ve kendisinin öldürülerek yüksek
bir yere gömülmesini istedi. İsteği yerine getirilerek infazı yapıldı ve
cesedine saygı gösterilerek uygun şekilde gömüldü.
Temuçin 1206 yılında kağan unvanına ilâve olarak Çinggis Kan unvanı da
aldı ve Merkitler'i, Naymanlar'ı, Keraitler'i, Tatarlar'ı ve diğer küçük kabileleri liderliği altında
birleştirmesi onu Orta Asya bozkırlarındaki tek güç hâline getirdi.
Düşüncelerim: Diğer bazı efsanelerde olduğu gibi
Moğolların türeyiş efsanesine de baktığımızda yine bir bozkurt ve dişi geyik
motifini görürüz. İlk atalarının onlar olduklarından bahsedilir. Ve daha sonra
da Alan – ho olarak adı geçen ilk kadından ve çadırın açık olan üstünden içeri
giren bir erkeğin ayın ışığında gelmesi, yine güneş doğarken çadırdan
ayrılmasından bahsedilir. Bu kişinin Tanrı ya da yüce bir ruh olduğuna
inanılmış ve kendilerini ışığın çocuğu olarak adlandırmışlardır. Daha sonraki
bölümlerde ise güzel kadın ya da kızların evli olsalar da kaçırıldığını ve
fiziksel olarak güçlü olanın yanında kaldıklarını görüyoruz. Temuçin’in hayatı
ilk yıllarında çok zorlu geçer. Öyle ki o kardeşleri ve annesiyle birlikte uzun
yıllar sıçan yiyerek yaşamak zorunda kalacaktır ve yine tahta bir boyunduruk
ile esir edilerek herkese teşhir edilecektir. Ama Temuçin mücadelecidir ve
zekidir. Aynı zamanda güçlü ve korkusuzdur. Hayat boyu mücadele ettiği
yaşamında boyunduruğu altına aldığı milletlere çok fazla korku saldığını
görüyoruz. Ancak Temuçin korkunç olduğu kadar da adil bir komutandır. Çünkü
hanlığında bilgi, beceri, akıl, yetenek, güçlü ve sadık olan kişilere rütbe
verir. Yani o liyakat sistemini uygular. Onun hanlığında adi kimseler –o
zamanki dönemlerde yoksul kimseler için kullanılan bir cümledir- en üst
rütbelere kadar çıkabiliyordu ve hatta Temuçin’in yaveri olabiliyordu. Büyük
bir imparatorluk kurması da yine kurduğu liyakat sistemine, cesaretine, aklına
ve sadık ve cesur yürekli komutanlarla çalışmasına bağlı olsa gerektir.
Kaynaklar
1-Çeviren Ahmet Temir, Moğolların Gizli Tarihi,
T.T.K. Yayınları 2. Baskı Ankara 1986, Sayfa 8.
2- a.e.g., sayfa 18.