15 Temmuz 2025 Salı

Geyikli Baba’nın İzinde: Babasultan Köyü



Geyikli Baba’nın İzinde: Babasultan Köyü

Bursa’nın doğusunda, yeşilin en güzel tonlarına bürünen dingin bir coğrafyada yer alan Babasultan köyü, geçmişin, inancın ve bir millet olma şuurunun somutlaştığı tarihî bir bellektir. Adını, derin tasavvufî izler bırakmış bir dervişten, Geyikli Baba’dan alan bu köy; hem fiziksel dokusuyla hem de gündelik yaşamın içinde süreklilik arz eden ritüelleriyle onun manevî etkisini taşımaya devam etmektedir.

Yerleşim yapısı, geleneksel Osmanlı kırsal planlamasının izlerini taşır. Merkezde yer alan caminin etrafına kümelenmiş evler, dar sokaklar ve ortak kullanım alanlarıyla örülü bu mimari düzen, bir topluluk olma halini ve müşterek yaşama kültürünü yansıtır.

Köy halkı geçimini büyük ölçüde tarım ve hayvancılıkla sağlamaktadır. Mevsimsel üretim döngülerine dayalı bu yaşam biçimi, doğanın ritmiyle senkronize bir varoluş sunar. Ancak son yıllarda kentleşme baskısı, genç nüfusun göçü ve üretim ilişkilerindeki dönüşüm, köyün nüfus yapısını etkilemiş; geleneksel yaşam biçiminin dengelerini sarsmıştır. Buna rağmen Babasultan köyü, hem somut mirasıyla (tarihî camisi, mezarlığı, taş çeşmeleri) hem de soyut değerleriyle (efsaneler, halk inanışları, sözlü anlatımlar) dirençli bir kültürel dokuyu yaşatmaktadır.

Bu kültürel sürekliliğin merkezinde, Osmanlı’nın kuruluş devrinde iz bırakan gazi-derviş figürü Geyikli Baba yer alır. Vefâî tarikatına mensup olduğu kabul edilen bu Türkmen şeyhinin menkıbesi, onu Azerbaycan’ın Hoy bölgesinden müritleriyle birlikte Anadolu’ya getiren manevî bir göçle başlar. Bu göç içsel bir irşad yolunun, doğayla bütünleşik bir tasavvuf anlayışının Anadolu’ya taşınması anlamına gelir. Geyikli Baba’nın İnegöl civarına yerleştiği ve bu bölgedeki manevî etkisini zamanla halka mal ettiği anlatılır.

1326 yılında gerçekleşen Bursa fethi sırasında, Geyikli Baba’nın geyik sırtında savaş alanına indiği, elinde altmış okkalık kılıcıyla Bizans askerlerine karşı yürüdüğü ve özellikle Kızıl Kilise bölgesinin alınmasında etkili olduğu rivayet edilir. Bu anlatı, onu hem keramet sahibi hem de savaşçı bir derviş olarak tanımlar. Geyikli Baba, Osmanlı’nın kuruluş zihniyetindeki gazi-derviş tipinin ete kemiğe bürünmüş hâlidir; hem zahirî cihadın hem de batınî arayışın temsilcisidir.

Kalenderî dervişlerin hayvan postlarıyla dolaşması nasıl dünyevî kimliklerden soyunmayı simgeliyorsa, Geyikli Baba’nın geyiklerce taşınması ve onlarla birlikte hareket etmesi de insanla doğa arasında kurulan manevî ilişkinin bir yansımasıdır. Geyikler burada hem mürid hem de keramet taşıyıcısıdır.

Bursa’nın fethinden sonra Orhan Gazi, Geyikli Baba’yla tanışmak ister. Turgut Alp aracılığıyla iletilen bu davete Geyikli Baba önce manevî zamanın üstünlüğünü vurgulayarak mesafeli yaklaşır; ardından kabul eder ve Bursa Tophane mevkiindeki saraya sırtında bir çınar fidanı ile gelir. Bu fidanı saray avlusuna dikerken şu ayeti okur: Allah, güzel bir sözü; kökü yerde sabit, dalları gökte olan güzel bir ağaca benzetmiştir. (İbrahim, 14/24). Bu ayet, Osmanlı Devleti’nin manevî temellerini kuran bir vizyonun simgesine dönüşür. Çınar burada hem bir medeniyetin kök salışını hem de onun göğe, yani hakikate, irfana ve adalete doğru yönelişini temsil eder.

Orhan Gazi, bu hizmeti karşılıksız bırakmak istemez ve İnegöl’ü ikta olarak sunar. Ancak Geyikli Baba bu teklifi kabul etmez; Mülk Allah’ındır, ehline verir. Biz ehli değiliz, diyerek yalnızca bir zaviye yeri talep eder. Bu zaviye, bugün Babasultan köyü olarak bilinen yerleşimin çekirdeğini oluşturur. Böylece dünya malına karşı zühdî bir duruş, mekânsal bir hafızaya dönüşür.

Babasultan köyü, doğayla insanın, devletle maneviyatın, halkla tasavvufun kesiştiği bir inanç coğrafyasıdır. Geyikli Baba hakkında anlatılan menkıbeleriyle, türbesinin bahçesindeki çınarların gölgesinde edilen dualarıyla, geleneksel mimarisiyle, hâlâ o eski zamanın izlerini taşır. Geyikli Baba, Anadolu’nun taşra sufizmini doğaya yaslayan, zühdü halkla buluşturan, kerameti irfanla harmanlayan bir yaşam felsefesinin adıdır. Bu miras, bize yalnızca geçmişi anlatmaz; bugüne dair kaybettiğimiz değerleri de hatırlatır.

 

 











 


Ben Türk’üm

  Ben Türk’üm Kimliğimi tanımlarken siyasal yapıların sınırlarıyla ya da coğrafi tanımlamalarla yetinmiyorum. Osmanlıyım diyerek geçmiş bir...