8 Temmuz 2025 Salı

Doğa Geri Dönmediğinde


Doğa Geri Dönmediğinde

Paskalya Adası’nda yaşayan yerli halk, yüzyıllar önce, bugün bile hâlâ tam olarak anlayamadığımız bir saflıkla ya da belki kör bir hırsla adadaki tüm ağaçları, taş heykeller inşa edebilmek, prestij kazanmak ve kendi içlerindeki rekabeti sürdürmek uğruna kestiler. Çünkü zihinlerinde doğa tükenmezdi, toprak sonsuzdu, kaynaklar ise hep var olmaya mahkûmdu ve hiçbir şeyin sınırı yoktu.

Ama o doğanın tahrip edilme sınırı aşıldı ve Paskalya halkını açlığa kadar sürükledi. Ağaçlar bittiğinde su, yapı malzemesi ve en temelde yaşam ortadan kalktı. Ormansız kalan topraklar çoraklaştı, tarım çöktü, balıkçılık sekteye uğradı, kıtlık başladı, toplum çözülmeye başladı ve en sonunda Paskalya halkı büyük ihtimalle taş yontmaya devam ederken birbirini yemeye başladı.

Jared Diamond’ın kitabında ortaya koyduğu bu örnek, bugün Türkiye’de yaşanan ve her yıl bir şekilde çıkan orman yangınlarıyla, göz göre göre sürdürülen doğa tahribatıyla karşılaştırıldığında yaklaşmakta olan felaketin açık bir uyarısıdır. Ne var ki bu uyarı duymazlığa alışmış kalabalıklara yapılmaktadır.

Türkiye’de her yıl yanan ormanlar, ister dikkatsizlikle ister bilinçli çıkarcılıkla yok ediliyor olsun, sonuç değişmiyor. Giderek artan bir doğa kaybı, her yangının ardından açılan yapılaşma izinleri, imar süreçleriyle hızla değişen araziler ve betonlaşma yoluyla sistematik biçimde silinen ekosistemler bu ülkenin hem bugününü hem de yüz yıl sonraki yaşam hakkını tehdit ediyor.

Paskalya halkı gibi biz de doğanın sonsuz olduğu, yananın yerine yeniden bir şeylerin koyulabileceği, kesilenin yerine yenisinin dikileceği yanılgısına kapılarak geri dönülmez bir sınırda olduğumuzu inkâr etmeye devam ediyoruz.

Mayalar, Sümerler, Grönland’daki Viking yerleşimleri... Hepsi farklı kıtalarda, farklı iklimlerde, farklı inançlarla yaşıyorlardı ama ortak noktaları aynıydı. Kaynağın sonsuz olduğuna dair kör inanç ve o inanç yüzünden alınmayan önlemler. Sonuç olarak da çöküşleri kaçınılmaz oldu. Bugünün Türkiye’si de eğer bu zihinsel körlüğü sürdürürse iklimsel, toplumsal ve ekonomik bir olansızlaşma sürecine girecek. Yani kaynakların, imkânların ve en önemlisi yaşanabilirliğin birer birer ortadan kalktığı geri döndürülemez bir boşluk evresine.

Burada sözünü ettiğim şey, geleceğin haritasından ormanı, toprağı, suyu silinmiş bir ülkenin kalakalacağı boğucu bir gerçekliktir. Ve bu tabloyu değiştirmek ne bireysel iyi niyetle ne de gösterişli çevre kampanyalarıyla mümkündür. Sorun yapısal, derin ve süreklidir. Çözüm de öyle olmak zorundadır.

Öncelikle orman yangınlarının uzun vadeli ekosistem tahribatına yol açan kapsamlı yıkımlar olduğu gerçeğiyle yüzleşilmelidir. Bu tahribatın etkilerini azaltmak adına en temel ihtiyaç, yangınların çıkış nedenlerine yönelik sürekli, güvenilir ve yaygın bir izleme sisteminin inşa edilmesidir. Termal kameralarla donatılmış gözetleme kuleleri, uydu tabanlı anlık takip sistemleri ve yerel erken uyarı ağları aracılığıyla yangınlara müdahale süresi en aza indirilebilir ve zarar öncesi önlem alma kapasitesi artırılabilir.

İkinci olarak yangın sonrası alanların kaderine terk edilmeden, kontrollü ve bilimsel temelli bir restorasyon sürecine dâhil edilmesi büyük önem taşır. Bu tür alanlarda toprağın yapısını iyileştirmeye yönelik müdahalelerle birlikte, yerli ve bölgeye uyumlu bitki türlerinin tercih edildiği bir yeniden ormanlaştırma süreci planlanmalıdır. Süreç yalnızca ağaç dikmeye indirgenmemeli, biyoçeşitliliği destekleyen, toprağı onaran, su tutma kapasitesini artıran ve ekolojik işlevleri yeniden inşa eden bir yaklaşım benimsenmelidir.

Üçüncü olarak yangınların insan kaynaklı nedenlerini azaltmak için toplumsal bilinçlenmeyi önceleyen eğitim ve farkındalık çalışmaları yaygınlaştırılmalıdır. Bireylerin yangın riski taşıyan davranışlar konusunda bilgilendirilmesi, doğayla teması olan tüm yaş gruplarına yönelik çevre eğitimi programlarının sürekli hâle getirilmesi ve çocuklara erken yaşta doğa etiği kazandırılması uzun vadeli kültürel dönüşüm açısından hayati bir rol oynar.


Halil Cibran’ın Aforizmalarında Kum ve Köpük

Halil Cibran’ın Aforizmalarında Kum ve Köpük Halil Cibran, Kum ve Köpük adlı eserinde okuyucuyu, fragmanlar aracılığıyla gelişen bir içsel...