Düşünceler artık yalnızca içeriğiyle değil, bağlamıyla da
tehdit altında. Bir sözün hangi duyguyla, hangi koşulda, hangi olayın ardından
söylendiği fark etmiyor; bugün yalnızca işe yarayan kısmı alınıyor, kesiliyor,
yapıştırılıyor ve yeniden dolaşıma sokuluyor. Üstelik bunu yalnızca siyasi
otoriteler yapmıyor; bu durum halkın gündelik pratiğine dönüşmüş, bir hakikat
inşası biçimi hâline gelmiş durumda.
Yıllar önce söylenmiş bir cümle, bağlamından koparılarak
güncel bir tartışmanın ortasına yerleştirilebiliyor. İnsanlar, sanki hayatınızı
tanımlayan tek cümle oymuş gibi davranabiliyor. O sözün nerede, ne zaman, hangi
olayın ardından söylendiği; öncesi ve sonrası; kısacası sözün zemini bütünüyle
ihmal ediliyor. Bu seçici hafıza hali, yalnızca bireysel itibarı
zedelemekle kalmıyor; aynı zamanda insanların hakikat algısını da tahrip
ediyor.
Toplumun önemli bir kesiminde sorgulama yerine ezber; bağlam
yerine önyargı; anlam yerine ise etiket tercih ediliyor. Artık bir kişinin ne
söylediğinin önemi yok, başkalarının onun adına neyi söylediği belirleyici hâle
gelmiştir.
Sözün bağlamından koparıldığında nasıl bir silaha
dönüşebileceğini fark etmeyen bir toplum, hakikatin korunmasına da pek istekli olmaz.
Bu nedenle zihnimi sıkça meşgul eden bir soru var: Acaba bu toplum neden bu
kadar kolay yönetiliyor? Belki de mesele yalnızca nasıl yönetildiğimizle
ilgili değildir; nasıl düşünmeye razı olduğumuz sorusuyla da doğrudan
ilişkilidir. Çünkü bağlamı hiçe sayan, çarpıtılmış gerçekliklere alışkın bir
halk, kendisine benzer biçimlerde yönetilmeyi doğal kabul eder.