Çırağan Sarayı
Boğaziçi kıyısında, Beşiktaş ile Ortaköy arasında yer alan Çırağan Sarayı, Osmanlı saray mimarisinin en geç örneklerinden biri olarak hem ihtişamı hem de trajik geçmişiyle dikkat çeker. Çırağan kelimesi Farsça kökenlidir ve ışıklar saçan, aydınlık anlamına gelir, nitekim saray, bir zamanlar yapılan gösterişli eğlenceler ve ışıklı gecelerle bu ismin hakkını vermiştir.
Sarayın inşa süreci Sultan Abdülaziz dönemine (1863-1876) dayanır. Mimarı, Dolmabahçe ve Beylerbeyi saraylarını da tasarlayan ünlü Balyan ailesindendir: Serkis Balyan. Mermer kaplamaları, taş oymaları ve Batılı mimari etkileriyle dikkat çeken yapı, saraylar zincirinin en zarif halkalarındandır. Saray deniz kıyısına paralel bir biçimde uzanır; iç süslemelerinde ise Avrupa’dan getirilen malzemeler kullanılmıştır.
Ancak Çırağan Sarayı’nın hikâyesi sadece ihtişamdan ibaret değildir. 1876’da tahttan indirilen Sultan V. Murad, akli dengesinin bozulduğu gerekçesiyle ömrünün son 29 yılını bu sarayda hapis hayatı yaşayarak geçirmiştir. Saray 1910 yılında büyük bir yangınla harap olmuş, yıllarca harabe hâlinde kalmıştır.
1990'lı yıllarda yapılan kapsamlı restorasyon ve yeniden inşa çalışmaları sayesinde saray, bugün lüks bir otel ve kültürel etkinlik mekânı olarak hizmet vermektedir. Orijinal yapının cepheleri korunarak, içi çağdaş işlevsellikle yeniden düzenlenmiştir. Saray bugün de devlet başkanlarının ağırlandığı, düğün ve davetlerin düzenlendiği prestijli bir mekân hâline gelmiştir.