Kaos’tan Umuda: Tanrıların, Devlerin ve İnsanların Doğuşu
Her şeyin başlangıcında ne tanrılar vardı ne de insanlar; ne gökyüzü vardı ne de deniz... Varlık, henüz bir biçim kazanmamıştı. Sadece sonsuz, karanlık, sessiz bir boşluk vardı: Kaos.
Kaos, bir hiçliğin kendisiydi. Ne zaman ki içinden ilk varlıklar filizlendi, evren şekillenmeye başladı. Bu ilk varlıklardan biri Gaia idi, yani Toprak Ana. Gaia kendiliğinden doğdu; bereketli, doğurgan, sabırlı ve güçlüydü. Ardından Tartaros geldi, karanlıklar altı karanlık, dünyanın en derin çukuru. Eros ise onları takip etti; o, yalnızca aşkın değil, aynı zamanda yaratımın, varlıkların birbirine yönelmesinin gücüydü. Onları Erebus (zifiri karanlık) ve Nyx (gece) izledi; geceyle karanlık sarmaş dolaş oldu.
Gaia'nın yüreği bir boşluğu hissetti; göğünü özledi. İçinden Uranos’u, yani gökyüzünü doğurdu. Uranos, Gaia’yı sardı; gökyüzü ve toprak artık birbirine kavuşmuştu. Bu kutsal birleşmeden varlıklar doğmaya başladı: Önce devasa, kudretli Titanlar; sonra tek gözlü Kikloplar ve yüz kollu, elli başlı, korkunç Hekatonkheirler.
Fakat Uranos, doğan bu devlerden korktu. Onları çirkin, ürkütücü ve tehditkâr buldu. Bu yüzden Gaia'nın rahmine hapsetti onları. Gaia, kendi çocuklarına duyduğu sevgiyle öfke arasında sıkıştı. En sonunda öfke galip geldi. En küçük oğlu Kronos’u çağırdı ve ona bir orak verdi. Kronos, annesinin cesaretiyle gökyüzüne yükseldi ve babası Uranos’u hadım etti. Bu, tanrıların kaderini değiştiren ilk devrimdi.
Uranos’un kanı toprağa düştü. O kanlardan Erinyeler (intikam tanrıçaları), Gigantlar (dev savaşçılar) ve Meliai (ağaç perileri) doğdu. Denize düşen erkeklik uzvundan ise köpükler yükseldi ve içlerinden Afrodit doğdu; aşkın, güzelliğin ve arzunun tanrıçası.
Kronos göğün efendisi olmuştu. Kız kardeşi Rhea ile evlendi ve yeni bir neslin babası oldu: Hestia, Demeter, Hera, Hades, Poseidon ve en son olarak Zeus. Ama Kronos’un kalbine babasının laneti sinmişti. Kehanet, onun da kendi çocuklarından biri tarafından tahttan indirileceğini söylüyordu. Bu yüzden her doğan çocuğunu yuttu. Rhea, bu korkunç döngüye son vermeye karar verdi. Son oğlu Zeus’u gizlice Girit adasında sakladı; Kronos’a ise kundaklanmış bir taş vererek onu kandırdı.
Zeus büyüdü. Güçlendi. Babasına baş kaldırdı. Bir iksirle Kronos’un yuttuğu kardeşlerini kusturdu. Artık Olimpos’un genç tanrıları özgürdü. Fakat tahtı almak kolay değildi. Titanlarla tanrılar arasında Titanomachia adlı on yıl süren destansı bir savaş başladı. Evren, iki kudretli neslin çarpışmasıyla sarsıldı. Zeus, Kiklopları serbest bıraktı; onlar ona şimşeği, Poseidon’a üç dişli yabayı, Hades’e görünmezlik miğferini verdiler.
Savaşın sonunda zafer Zeus’un oldu. Titanlar Tartaros’a zincirlerle bağlandı. Böylece Olimpos Tanrıları dönemi başladı. Tanrılar, artık evrenin düzenini kuracaktı.
Zeus göklerin hakimi oldu. Poseidon denizleri aldı, Hades ise yeraltını. Hera evliliğin, Demeter toprağın, Hestia ise ev ocağının tanrıçası oldu. Sonraki nesilde Athena zekâyı, Apollon güneşi ve kehaneti, Artemis ayı ve doğayı, Ares savaşı, Afrodit aşkı, Hermes yolculukları ve hırsızlığı, Hephaistos ise ateşi ve demirciliği simgeledi.
Tanrılar arasında tutkular, kıskançlıklar, aşk ve ihanet eksik olmadı. Ama bir gün sıra insanlara geldi. Prometheus, çamurdan insanı yarattı. Onlar için Tanrılar Dağı’ndan ateşi çaldı. Zeus buna çok öfkelendi. Prometheus’u Kafkas Dağları’na zincirledi. Her gün bir kartal, onun karaciğerini yedi; karaciğeri her gece yeniden büyüdü.
Zeus, insanlara bir ceza daha hazırladı. Kadın güzelliğinde yaratılmış bir tuzaktı bu: Pandora. Ona bir kutu verildi ama o kutunun içindekilerden habersizdi. Kutuyu açtığında hastalık, acı, kıskançlık ve ölüm yeryüzüne yayıldı. Kutunun dibinde ise sadece bir şey kalmıştı: Umut.
Böylece tanrıların, devlerin ve insanların efsanesi başlamış oldu. Ve o gün bugündür, insanlar hem tanrılarla hem de kendi içlerindeki karanlıkla savaşarak yaşamaya devam ediyor.