13 Haziran 2025 Cuma

Mustafa Kutlu İyiler Ölmez Dörtler Makamı: İyiler Ölmez’de İçtenliğin Edebî İzleri




Mustafa Kutlu İyiler Ölmez

Dörtler Makamı: İyiler Ölmez’de İçtenliğin Edebî İzleri

Mustafa Kutlu’nun İyiler Ölmez adlı eseri, dört karakterin bir araya gelip yollarının kesişmesini anlatan bir hikâye olarak sunulur; bu metin, Anadolu irfanının yüzyıllardır kalbinde taşıdığı iyilik baki kalır düsturunun, çağdaş bir anlatı içindeki en sade ve aynı zamanda en derin temsillerinden biri olarak görülmelidir. Hikâye boyunca karşımıza çıkan karakterler, yeryüzünde insan kalabilmenin artık zorlaştığı bir dönemde, herhangi bir toplumsal sınıfa, siyasal görüşe, mesleki hiyerarşiye yaslanmaksızın, yalnızca içtenlikleriyle ve başkası için var olabilme iradesiyle belirginleşen birer yolcudur. Ressam Sıtkı’nın, fotoğrafçı Mustafa’nın, hekim Atalay ile Civan’ın yolları, tek tek görünmeyen bir irfan ırmağının ortak kıyılarında yürüyen ruhların kaderiyle birleşir. Onların yolculuğu, fiziksel bir kazayla kesintiye uğrasa da, anlatı boyunca vurgulanan iyilik eylemleri, bir tür halk hafızasında kalıcılaşarak, dualara, türbelere, ziyaretlere dönüşen birer menkıbe olmasına neden olur.

Kutlu’nun bu metni, modern Türk hikâyeciliğinde ahlaki arayışa dayanan yapıların neredeyse unutulmaya yüz tuttuğu bir dönemde, iyi insan idealini romantize etmeden, hatta zaman zaman mizah ve göndermelerle besleyerek yeniden kurar. Bu yönüyle eser, çağdaş bireyin yalnızlaşan benliğine karşılık, toplumsallığın manevi dokusunu hatırlatan bir davete dönüşür. Okur, bu hikâyede kendisini klasik anlamda olayların akışına kaptırmak yerine, kelimeler arasında saklanan bir sadeliğin, anlatıcı sesindeki sıcaklığın ve anlatının sonunda doğan bir tür hüzünlü huzurun içinde bulur. Çünkü burada ölüm; iyiliğin mekândan ve zamandan sıyrılarak sonsuzluğa karışmasını temsil eder. Anlatının sonunda karakterlerin bir tür türbeye, bir halk kutsamasına dönüşmesi, fiziksel varlıklarının ortadan kalkmasından çok sonra da yaşayan bir anlam taşımalarını mümkün kılar.

''Türbeleri ziyaret edin. Onlar size ölümü, ahireti hatırlatır. Ama asla onlardan yardım ve şefaat istemeyin. Yardım ancak Allah 'tan istenir.''

Mustafa Kutlu’nun kullandığı dil ve anlatım biçimi de, bu değer dünyasının bir uzantısı gibidir; yazar, gösterişli cümle yapılarına ya da kelime oyunlarına başvurmadan, adeta bir Anadolu meddahının sesinde yankılanan o tanıdık ahengi yakalamayı başarır. Bu anlatı tonuyla, okuyucusunu duygusal bir sürece de dahil eder; satırlar yalnızca bir olay örgüsünü taşımakla kalmaz, aynı zamanda geçmişten bugüne süzülen bir gelenek hissini ve insanlık mirasını da fısıldar.

Bu metin, karakterlerin içlerinde taşıdıkları iyilikle küçük bir devrimin mümkün olduğunu sezdirir. Yazar, iyinin tarifini vermez, ama onun ne olduğuna dair sezgisel bir fikir bırakır; iyilik burada sözcüklerle sınırlanabilecek bir tariften çok, yaşanarak anlaşılabilecek bir varoluş biçimi olarak sunulur. Bu bağlamda İyiler Ölmez, çağların ötesinden süzülen bir insanlık hikâyesidir.

Karakterler:

Fotoğrafçı Kör Mustafa: Mustafa Kutlu’nun İyiler Ölmez adlı eserinde insani derinliğiyle öne çıkan, yüreğiyle görmeyi öğrenmiş bir karakter olarak metne dokunaklılık katan güçlü bir figürdür. Çocukluğundan itibaren hayatı, ardı ardına yaşanan büyük dönüşümlerle şekillenmiştir; annesiyle geçirdiği kısa ama sıcak zamanlar, onun ruhuna ilk iyilik tohumlarını eken dönemdir. Babasının yeni bir hayat kurma çabası ve kasabanın diliyle örülmüş hikâyeler içinde büyümesi, Mustafa’nın duyarlılığını artırır. Gözlerinde başlayan rahatsızlık, zamanla dünyayı başka bir yerden görmesine imkân tanır; bu değişim onu içe doğru büyüten, derinleştiren bir yolculuğa çıkarır.

Mustafa, yaşadığı çevrede özgün bir kişilik olarak kabul görür. İnsanlarla kurduğu temas, dış görünüşten çok kalbin sesiyle şekillenir. Fotoğrafçı dükkânı, onun iç dünyasının küçük bir yansımasıdır; orada insan hikâyeleri görünürlük kazanır. Çektiği karelerde bir ömrün izi vardır. Fotoğraf, onun için bir meslekten çok bir iletişim biçimidir; insanlar onun kadrajına girdiğinde, aslında içlerinde taşıdıkları yaşanmışlık da görünür hâle gelir.

Sıtkı ile yollarının kesişmesi, Mustafa’nın dünyasında yeni bir ışık açar. İki yorgun ama umutlu ruhun dostluğu, sade ve derin bir bağa dönüşür. Konuşmaları, sessizlikleri kadar anlamlıdır; ikisi de dünyayı onarma çabasını, sanat ve dostluk üzerinden yeniden kurmaya yönelir. Mustafa’nın fırın gibi ısınan küçük dükkanı, içtenliğin, duygunun, paylaşmanın evi hâline gelir.

Mustafa’nın karakteri, yaşanmışlıklarıyla olgunlaşan, kalabalıklar içinde yitmeyen, kendi sesiyle varlığını duyurabilen bir insan örneğidir. Onun bakışı gönülden doğar. Her ne kadar insanlar ona Kör Mustafa deseler de, bu lakap, içinde ışık doğan bir ruha verilen bir unvandır. O, hayatı boyunca insanlara değer vererek, duyarlılığını kaybetmeden, kendine özgü diliyle yaşamayı sürdürür.

Mustafa Kutlu, bu karakter aracılığıyla yalnızlığı, dostluğu ve iyiliği anlatırken; aslında her insanın içindeki karanlıkla baş etme biçimini de duyumsatır. Kör Mustafa’nın hikâyesi, iyiliğin görünür hâle geldiği, derinlikli bir insan yolculuğudur.

Civan: İyiler Ölmez’in en sıcak, en direngen ve en dokunaklı karakterlerinden biridir; onun hikâyesi, yalnızlığın içinden çıkıp iyiliğe sığınmayı bilenlerin yılmayan yürüyüşünü anlatır. Hayatının ilk adımları, büyüklerin terk ettiği ama mahallenin yüreğiyle sarıp sarmaladığı bir sokakta atılır; annesi, uzak bir ülkeye doğru yola çıktığında geride bir çocuğun gözlerinde kalan boşluğun, yıllar içinde nasıl bir insani derinliğe dönüştüğünü görmek mümkündür. Kör Makbule’nin şefkatli elleriyle büyüyen Civan, yoksulluğu omuzlamak yerine onu tanıyarak yaşamayı seçer; çünkü içinde taşıdığı sevecenlik ve hayata tutunma arzusu, onu her sabah yeni bir başlangıca çağırır.

Gençlik yıllarında ayakkabı boyacılığıyla tanışır, sonra çıraklıkla, ardından hamallıkla… Fakat onun yaptığı her iş, bir yükten çok, yaşama dahil olmanın bir yolu hâline gelir. Bu işler aracılığıyla bedenin emeğiyle ruhun sabrı birleşir ve Civan her gün biraz daha genişleyen bir iç dünyaya sahip olur. Bir gün Destegül adında bir kıza gönlünü kaptırması, onun içindeki sevgiyle yoğrulmuş iyiliğin başka bir biçimde görünürlük kazanmasına neden olur. Bu sevda, toplumun kalıplaşmış sözleriyle sınanmaya çalışılır; bazı ağızlar, bu güzel adam için Civan’a kız vermezler der. Bu cümle, Civan’ın içinde bulunduğu sınıfsal katmanı ima eden bir çizgidir.

Ancak Civan, yoluna devam eder; kalbini kapatmaz, ellerini bırakmaz, yüzünü karartmaz. Mahalledeki içten insanlar, ona yalnız olmadığını sezdiren adımlar atar ve bu adımlar, Civan’ın kendine ait bir iş kurmasına imkân tanır. Ayakta kalmak, onun için varoluşunu onurlandıran bir eylemdir. Hacı Kadir’in kahvesinde Sıtkı ile karşılaşması, iki farklı hayattan gelen insanın aynı masada oturabileceğini, dostluk kurulabileceğini gösterir.

Civan’ın karakteri, yüceltilmiş bir kahraman olmanın ötesinde, sıradan bir insanın içinden doğan o tertemiz iyiliğin yeryüzündeki karşılığıdır. Ne mucizevi bir güce sahiptir ne de gizemli bir geçmişe; onun tek dayanağı, içtenliği ve karşısına çıkanlara güvenle yaklaşma kararlılığıdır.

Civan’ın duruşu, her insanda bulunabilecek ama çoğu zaman gölgede kalan bir iyilik ışığını görünür kılar. O, gözlerinin içiyle konuşur, ellerinin emeğiyle dostluk kurar ve varlığıyla yaşanabilir bir dünya hayalinin küçük ama sarsılmaz bir temsilcisi olur.

Sıtkı: İyiler Ölmez’in ilk bölümünde karşımıza çıkan ve kitabın ruhunu taşıyan karakterlerden biri. Anadolu’nun yoksul bir köyünden İstanbul’a göç eden bir ailenin tek çocuğu. Zorlu bir hayatın içinde Sıtkı’nın iç dünyasını aydınlatan tek şey resim yapma yeteneğidir. Kutlu, onun bu yeteneğini bir umut ışığı gibi işler, ama aynı zamanda bu ışığın nasıl zamanla sönmeye yüz tuttuğunu da gösterir.

Sıtkı, hayata karşı kırılgan ama dirençli bir figürdür. Âşık olur, hayal kırıklığı yaşar, İstanbul’un kalabalığında yalnızlaşır. Ressam olmak ister ama hayatın gerçekleri onu başka yönlere savurur. Bu savrulma, onu bir gün Kör Mustafa’nın fotoğrafçı dükkânına götürür. Orada başlayan dostluk, Sıtkı’nın içsel yolculuğunda bir dönüm noktası olur.

Kutlu, Sıtkı’nın hikâyesini anlatırken zaman zaman anlatıya müdahale eder, olay akışını keser, hatta kendi kurgusuna itiraz eder. Bu da Sıtkı’nın hikâyesine postmodern bir tat katar, sanki yazar bile onun kaderine razı gelmek istemez.

Doktor: Mustafa Kutlu’nun İyiler Ölmez adlı eserinde iyilik temasını en gösterişsiz ama en güçlü biçimde taşıyan nadir karakterlerden biridir; onun adı metin boyunca fazla anılmasa da, varlığı bir vicdan gibi bütün hikâyenin arka planında sürekli olarak hissedilir. Şehirde, özellikle İstanbul’da, yüksek nitelikli bir eğitim sürecinden geçmiş; tıbbî bilgisiyle donanmış, mesleğinde yetkinliğe ulaşmış biridir. Ancak onun karakteri yalnızca bir hekimlik kimliğine dayanmaz; içsel sezgileri, kişisel geçmişinin izleriyle birleşerek mesleğini insanlıkla buluşturmayı başarır. Zihinsel donanımının yanı sıra ruhsal arayışı da yoğun olan Doktor, yaşamı boyunca anlamı; faydada, iyilik dokunuşunda, iz bırakmakta aramıştır.

Gençlik yıllarında yaptığı bir evlilik tercihi, kalbinin sesinden uzaklaştığı anlara denk gelir. Bu evlilik gerçekleşmeden önce geri çekilir; bu karar onun için bir çözülmeden çok bir uyanıştır. Bu kopuş, yaşamın dayattığı beklentilerden de uzaklaşma kararı hâline gelir. Bir sabah, şehir hayatının gürültüsünden sıyrılarak bir Anadolu kasabasına yönelir. Orada, zamanın biraz daha yavaş aktığı, insanların hâlâ birbirinin gözlerine bakarak selam verdiği o küçük yerleşim yerinde Hacı Kadir’in kahvehanesiyle karşılaşır. Bu kahve, onun iç dünyasında uzun zamandır aradığı sakinliğe açılan bir kapı olur. Ve bu kapının ardında Sıtkı, Kör Mustafa ve Civan’la kurduğu dostluk, yalnızca bir arkadaşlık bağı olarak kalmaz; aynı zamanda ortak bir iyilik yolculuğuna dönüşür.

Doktor’un en ayırt edici davranışı cuma günleri hastalarından ücret almamasıdır. Bu davranış, annesinden duyduğu bir sözle başlar; zamanla o söz bir alışkanlığa, sonra bir hayata dönüşür.

Bir gün, hastanenin yakınında duran bir boşlukta bir bahçe hayal eder; meyve ağaçlarını, ağaçların gölgesinde oturan çocukları, dallarında olgunlaşan meyveleri düşünür. Bu hayal uğruna, yanında üç dostuyla birlikte fidan almak üzere yola çıkar. Arabayla çıktıkları bu yolculuk, dört ayrı hayatın birleşerek oluşturduğu tek bir iyilik çizgisine dönüşür. Fakat o yol, yaşadıkları hayatta bıraktıkları iz kadar kalıcı bir sonla tamamlanır. Bir kavşakta, büyük bir araç, onların varlığını maddeden uzaklaştırır. Bu son bir ayrılığı işaret eder; fakat halktan biri, onları birer evliya gibi sahiplenerek bir türbe inşa eder, halk da isimlerini dualarda yaşatır.

Hacı Kadir: Onun işlettiği kahvehane, sıradan bir iç mekân görünümünden çok daha fazlasını taşır; burası, kırılmış kalplerin yeniden birbirine değdiği, yalnızlıkların birbirine tutunduğu, hayatın kenarına çekilmişlerin ortak bir dili bulduğu bir tür sığınaktır. Sıtkı’nın fırça darbeleriyle aradığı maneviyat, Kör Mustafa’nın objektifinin ardında yakalamaya çalıştığı hakikat, Civan’ın terle yoğrulmuş içtenliği ve Doktor’un taşıdığı iyilik etme arzusu bu kahvede aynı havayı solur, aynı çayın buğusunda çözülmeye başlar.

Hacı Kadir’in geçmişi satır aralarında kendini belli etmez; hangi acılardan geçtiği, hangi umutları geride bıraktığı bilinmez. Fakat tam da bu bilinmezlik sayesinde, onun varlığı Anadolu’nun köklü içsel bilgeliğinin bir yansıması olarak algılanır. Kutlu, Hacı Kadir’in iç dünyasını açıklamak yerine, onu anlatının gövdesine nakış gibi işler; sözü, duruşu, sessizliği anlamlarla doludur. O, geleni içeri buyur eder; yargısız bir kalbin sahibi olarak, kendisine yönelen bakışları kabul eder. Kahvehanesinde zaman yavaşlar, sesler yumuşar, sorunlar çözümlenir. Giriş kapısından içeri adım atan herkes, yeryüzünde hâlâ güvenli bir yerin var olduğunu hatırlar. Masaların çevresinde toplanan bu dört adam, belki başka hiçbir yerde aynı masaya oturmazdı; fakat Hacı Kadir’in açtığı bu alan, farklı hayatların, bambaşka yaraların aynı noktada buluşmasına imkân tanır.

Kutlu’nun eserlerinde yer alan ve çoğu zaman ismi belirgin olmayan iyilik taşıyıcıları arasında, Hacı Kadir en sessiz ama en istikrarlı olanlardan biridir. Hacı Kadir olmasa, bu dört karakter aynı saatte aynı çayı içemezdi; o olmasa, o kahveye uğrayan kimse kendi hikâyesine başkasının hikâyesinden bakmayı öğrenemezdi. Onun varlığıyla mekân bir kahvehane olmaktan çıkar; orası artık bir Dörtler Makamına dönüşür. Hacı Kadir her sabah o kahvenin kepengini kaldırarak; hayata yeniden başlayacaklar için kapı aralar, karanlıkta kalmış bir iyiliğin yolunu aydınlatır.

Dörtler Makamı: Sanki görünmeyen bir el tarafından kurulmuş, içsel arayışların buluştuğu, suskunlukla konuşulan, bakışlarla anlaşmaya varılan bir modern tekke niteliğindedir. Hacı Kadir’in kahvehanesi olarak tanımlanan bu yer, aslında şehirlerin karmaşasından sıyrılmış ruhların buluştuğu, hayatın yıpratıcılığını geride bırakmak isteyenlerin gönüllerini bıraktığı özel bir alan hâline gelir. Masalarda konuşulan konular, sadece gündelik meselelerle sınırlı kalmaz; burada kırılan kalpler birbirine dokunur, yaşanmış acılar paylaşılır, suskunluklar duyulmaya başlanır.

Sıtkı fırçasının ardından içindeki sükûnu ararken gelir buraya; Civan, terle ve çabayla ördüğü onurlu yaşamına bir soluk katmak isterken bu kapıdan girer; Kör Mustafa, toplumun uzağına itilmişliğiyle yeniden dünyayı görmenin yollarını burada keşfeder; Doktor ise, mesleki bilginin ötesinde insanı anlamanın hakikatini bu çemberin içinde bulur. Her biri başka bir yoldan, başka bir acıdan geçerek gelir bu kahvehaneye; ama her biri burada kendisiyle karşılaşır.

Kutlu’nun anlatısında makam kelimesinin kullanımı, bu mekânın sıradanlığın ötesine taşındığını gösterir. Zira bir yere makam deniyorsa, orada bir hâl yaşanır; kalıcı bir dönüşüm mümkündür

Dörtler Makamı, Kutlu’nun evreninde iyiliğin, insanlık hâlinin ve arayışın ortak paydada birleştiği yerdir. Burada hiçbir şey gürültüyle olmaz; ama her şey derinlemesine yaşanır. Kahve fincanlarının ardında saklanan hikâyeler, Anadolu’nun yüzyıllar boyunca aktardığı kadim bilgeliğin birer yankısı gibidir.

Gerçek iyilik yok olmaz; yaşayanların kalbinde sürer. Kutlu, sıradan insanların içten eylemleriyle dokur bu iyiliği. Sıtkı, Civan, Kör Mustafa ve Doktor’un bir araya gelişi, yorgunlukların ve acıların içinden doğan dayanışmayı anlatır.

 

 

 

 

 

 


Geyikli Baba’nın İzinde: Babasultan Köyü

Geyikli Baba’nın İzinde: Babasultan Köyü Bursa’nın doğusunda, yeşilin en güzel tonlarına bürünen dingin bir coğrafyada yer alan Babasultan k...