Gerçek bir güven ve istikrarlı bir ortam kurmak istiyorsanız, önce kendi kardeşinizi olduğu gibi kabul etmeniz gerekir. Kendi özünü, kendi sesini tanımadan; onu bastırarak, susturarak güven ve istikrar inşa edilemez. Ne yazık ki biz, kendi sesimizi boğdukça büyüdüğümüzü sanıyoruz. Oysa birlik susturmakla kurulmaz; susturdukça yalnızlaşır, eksiliriz. İçimizdeki dost sesleri düşman görüp yok saydıkça, başkalarına uzattığımız el hem boş hem de sahte kalır. Öyle bir noktaya geldik ki, kardeşliğini haykıranı, samimiyetle birliğe çağıranı bile ajan sanan şüpheci, körleşmiş akıllar karşımıza çıktı. Kendi milletinden olanı ötekileştiren bir anlayış, gerçek güven ortamını da istikrarı da kuramaz.
Toplumların ihtiyacı yalnızca güçle sınırlı kalmaz; geleceği öngörebilen bir bakış, kardeşliğin değerini kavrayabilen bir bilinç gerekir. Gerçek ilerleme, farklı sesleri tehdit olarak görmektense zenginlik olarak kabul eden bir anlayışla mümkün olur. Kısa vadeli hesaplar yerine uzun vadeli iyilik ve ortak yarar hedef alındığında güçlü bir gelecek kurulabilir. Aksi hâlde birlik bir hayale dönüşür, güven ve istikrar yalnızca bir görüntüden ibaret kalır.