Adı Konmayan Bir Şey
Bazı sabahlar, hiç hatırlamadığı bir yerde uyandığını düşünür insan.
Uğramayı düşünmediği sokaklardan geçer, tanımadığı yüzlere baktığında
geçmişten bir iz bulur. O sabah benim için öyleydi. Zihnimde kurulmuş bir
planım yoktu. Ama ruhumda, susturamadığım bir çağrı yankılanıyordu. Kahvaltı
salonunun camı buğuluydu, içeri güneş ışığı vuruyordu ama ben çayın sıcaklığını
hissedemiyordum, simidin gevrekliği umurumda değildi. Kalbimdeki bir şey, birkaç
dakika sonra olacak olanı önceden sezmiş gibi huzursuzdu…
Öylesine yürüdüm. Ama bu yürüyüşü, bedenimle yapmıyordum
sanki, yaşanmışlıkların ayaklarıydı yürüyen. Ve bir anda… Orada durdum. On yıl
önce, son kez sana baktığım yerde. Sırtında gri montun vardı, gözlerin ışıksız ama
kararlıydı… Ben sana söylemek istediğim cümlelerimi önceden kurmuştum; ama tek
kelime edememiştim. Çünkü bazı duyguların dili yoktu. Onlar sadece susarak
yaşanırdı.
Bugün de kimse yoktu orada. Ama senin olmadığını bile bile,
kalbim seni bekliyordu. İşte bu, denetleyemediğim yanımın hâlâ hayatta
olduğunun kanıtıydı. Bazen insan, bir hayalin geri dönmeyeceğini bilse de ona
kalbinde yer açmaya devam eder. Ve bu yer, zamanla kişiliğine dönüşür.
O çocuk bendim. Yemek masasındaki sessizliklerde büyüyen, sorulmamış
sorularla baş başa kalan, kendine neden böyle hissettiğini açıklayamadan susan. O çocuğun içinde hep bir ‘eksik
halka’ vardı. Adını koyamazdım, çünkü hiçbir zaman adı öğretilmemişti. Ama o eksiklik bazen
bir hediyeyi açarken, bazen doğum günü pastasındaki mumları üflerken hissedilirdi. Ve en çok da… biri
‘seninle gurur duyuyorum’ demediğinde.
İşte o eksiklik büyüdü. Bir gün gözlerine baktığım kadına
dönüştü. Çünkü biz, çocukluğumuzda alamadığımız sevgiyi bazen yanlış gözlerde
ararız. Ve bulamadığımızda, suçlu gibi hissederiz. Oysa ne o kadın suçluydu ne
de ben eksik bir adamdım. Sadece… o boşluğu dolduracak cümle hiçbir zaman onun sesinde yoktu. Yine de, onu her düşündüğümde, çocukluğumda
sakladığım bir boşluğa ad veriyordum sanki. Ve bu yüzden, onun eksikliğiyle
tanımlanmıştım. Bazı insanlar bizi bırakmaz. Çünkü biz, onların gidişine
izin vermeyiz. Bilinçli bir karar değildir bu. Ruh, bazen bir kaybı sonsuz bir hikâyeye çevirir.