İstanbul'dan Notlar
Bu dönem biraz sancılı geçti. Depremden sonra kızımın evini başka bir yere taşımak zorunda kaldık. Kolay bir süreç olmadı. Taşınma süreciyle birlikte pek çok maceranın içine sürüklendik. Bazen öyle karmaşık olaylarla karşılaştık ki, dünyanın ne kadar değiştiğini ve bu yeni düzene ayak uydurmakta ne kadar zorlandığımı açıkça hissettim.
Evler artık çok küçük, fiyatlar ise gerçekten çok yüksek düzeyde. Kızımın yeni taşındığı sitede 2+1’in üzerinde daire yokmuş. Üstelik metrekare olarak da oldukça dar alanlara sıkıştırılmış bu evler. Yine de sitenin sosyal olanakları, bu eksikleri kısmen telafi ediyor; artı haneye yazılabilir belki.
Kızımın söylediği ve benim de sık sık düşündüğüm bir mesele var: İnsanları küçücük kutular benzeri evlere tıkmak ve böylece modern bir köle düzeni inşa etmek. Bu daracık evlerde bir aile sıcaklığına yer açmak neredeyse imkânsız. Sanki aile yaşantısı için tasarlanmamışlar. İnsanlar çocuksuz, yuva kurmadan ve yalnız yaşamak zorunda mı? Bireyselleşme adı altında yalnızlaştırıldıkça, sistemin daha kolay işlediğini fark etmemek mümkün değil.
Bilim kurgu romanlarını seviyorsanız, bu düzenin önceden tahayyül edildiği pek çok eseri hatırlarsınız. Benim de aklıma hemen birkaç tanesi geliyor. Yaşadıklarımız, tesadüf olamaz; bilinçli ve derin bir sistemin, yavaş yavaş örülen yeni bir düzenin işaretleri gibi geliyor bana.