11 Mayıs 2025 Pazar

Korunmak mı Kaçmak mı

 


Korunmak mı Kaçmak mı

Muhatap olmamakla birlikte, içten içe bir şeyleri taşıyor olmak yorabilir. İnsan, kimi zaman kendi sessizliğinde bir siper kurar; dışarıdan gelen sözleri, bakışları, ithamları içine almaz gibi yapar. Cevap vermez, yüzleşmez, tartışmaya girmez. Dışarıdan bakıldığında güçlü, soğukkanlı, kayıtsız görünür. Ama sessizlik her zaman huzur getirmez; bazen de içte biriken, şekil değiştiren, adı konmamış duyguların ağırlaşmasına neden olur. Cevap vermemek, bazen bir tercihten çok taşımaya mecbur bırakıldığımız bir yük olur. Dışa vurulmayan öfke, anlatılmayan kırgınlık, dile gelmeyen hayal kırıklıkları; suskunlukta yer buldukça büyür. İnsan, muhatap olmadığı şeylerin bile yükünü taşıyabilir.

Cevap vermemekle haklı olmak arasında ince bir çizgi vardır. Susmak her zaman bir olgunluk göstergesi olmaz; kimi zaman çaresizliğin, yorgunluğun ya da incinmişliğin dışavurumu olabilir. Cevap vermemek; ‘haklıyım ama tartışmaya değer görmüyorum’ anlamına gelebileceği gibi, ‘konuşsam anlaşılmayacak’ duygusunun da bir yansıması olabilir. Sessizlik bazen zarafettir, bazen de geri çekilmektir. Her susuşun arkasında bir haklılık yoktur; her haklı olanın da susması gerekmez. Bu nedenle, haklı olmak ile susmak arasında kurulan bağ dikkatle düşünülmelidir. Bazen korunmakla kaçmak birbirine karışır. İnsan, kendini korumaya çalışırken farkında olmadan duvarlar örebilir. Bu duvarlar onu dış dünyanın saldırılarından sakınır gibi görünse de, içerden dışarıya çıkmayı da zorlaştırır. Kimi zaman bu bir savunmadır, kimi zaman bir kaçış. Kendisini zehirleyen ilişkilerden, anlayışsız ortamlardan, değersizleştiren bakışlardan kaçmak haklı bir ihtiyaçken; her yakınlığı tehdit, her iletişimi risk görmek ise içsel bir kapanmadır. Kaçmak, geçici bir güvenlik sağlar; fakat uzun vadede insanı yalnızlığa ve yabancılaşmaya sürükler. Korunmak; içten gelen bir bilgelikse, kaçmak çoğu zaman yarım kalmış bir cesaretin sonucudur.

Muhatap almamak, tartışmamak, savunmaya geçmemek, tepkisiz kalmak… Bunların tümü bir tür mesafe koyma halidir. Lakin bu mesafenin ardında duran şey her zaman bir olgunluk ya da sükunet değildir. Zira muhatap olmamakla birlikte, içten içe bir şeyleri taşıyor olmak yorabilir. Görünürde ilişki bitmiştir; konuşma kesilmiş, cevap verilmemiştir. Ama insanın zihninde ve kalbinde hâlâ o söylenmemiş cümlelerin yankısı sürer. İçine atılan her şey, bir çukur gibi derinleşir zamanla. Ve ne kadar derine atılırsa atılsın, insan bazen kendi sessizliğinde bile parçalanmış kırıklıkların sesinden kaçamaz.

 

Albert Camus Düşüş

Albert Camus Düşüş Roman, Jean-Baptiste Clamence adlı eski bir Paris avukatının, Amsterdam’da bir barda karşılaştığı isimsiz bir yabancıya ...