Korunmak mı Kaçmak mı
Muhatap olmamakla birlikte, içten içe bir şeyleri taşıyor
olmak yorabilir. İnsan, kimi zaman kendi sessizliğinde bir siper kurar;
dışarıdan gelen sözleri, bakışları, ithamları içine almaz gibi yapar. Cevap
vermez, yüzleşmez, tartışmaya girmez. Dışarıdan bakıldığında güçlü, soğukkanlı,
kayıtsız görünür. Ama sessizlik her zaman huzur getirmez; bazen de içte
biriken, şekil değiştiren, adı konmamış duyguların ağırlaşmasına neden olur.
Cevap vermemek, bazen bir tercihten çok taşımaya mecbur bırakıldığımız bir yük
olur. Dışa vurulmayan öfke, anlatılmayan kırgınlık, dile gelmeyen hayal
kırıklıkları; suskunlukta yer buldukça büyür. İnsan, muhatap olmadığı şeylerin
bile yükünü taşıyabilir.
Cevap vermemekle haklı olmak arasında ince bir çizgi
vardır. Susmak her zaman bir olgunluk göstergesi olmaz; kimi zaman
çaresizliğin, yorgunluğun ya da incinmişliğin dışavurumu olabilir. Cevap
vermemek; ‘haklıyım ama tartışmaya değer görmüyorum’ anlamına gelebileceği
gibi, ‘konuşsam anlaşılmayacak’ duygusunun da bir yansıması olabilir. Sessizlik
bazen zarafettir, bazen de geri çekilmektir. Her susuşun arkasında bir haklılık
yoktur; her haklı olanın da susması gerekmez. Bu nedenle, haklı olmak ile
susmak arasında kurulan bağ dikkatle düşünülmelidir. Bazen korunmakla kaçmak
birbirine karışır. İnsan, kendini korumaya çalışırken farkında olmadan
duvarlar örebilir. Bu duvarlar onu dış dünyanın saldırılarından sakınır gibi
görünse de, içerden dışarıya çıkmayı da zorlaştırır. Kimi zaman bu bir
savunmadır, kimi zaman bir kaçış. Kendisini zehirleyen ilişkilerden, anlayışsız
ortamlardan, değersizleştiren bakışlardan kaçmak haklı bir ihtiyaçken; her
yakınlığı tehdit, her iletişimi risk görmek ise içsel bir kapanmadır. Kaçmak,
geçici bir güvenlik sağlar; fakat uzun vadede insanı yalnızlığa ve yabancılaşmaya
sürükler. Korunmak; içten gelen bir bilgelikse, kaçmak çoğu zaman yarım kalmış
bir cesaretin sonucudur.
Muhatap almamak, tartışmamak, savunmaya geçmemek, tepkisiz
kalmak… Bunların tümü bir tür mesafe koyma halidir. Lakin bu mesafenin ardında
duran şey her zaman bir olgunluk ya da sükunet değildir. Zira muhatap olmamakla
birlikte, içten içe bir şeyleri taşıyor olmak yorabilir. Görünürde ilişki
bitmiştir; konuşma kesilmiş, cevap verilmemiştir. Ama insanın zihninde ve
kalbinde hâlâ o söylenmemiş cümlelerin yankısı sürer. İçine atılan her şey, bir
çukur gibi derinleşir zamanla. Ve ne kadar derine atılırsa atılsın, insan bazen
kendi sessizliğinde bile parçalanmış kırıklıkların sesinden kaçamaz.