9 Haziran 2025 Pazartesi

Kıj Johnson’ın Fudoki Romanında Kadının Mitolojik ve Anlatısal Dönüşümü

Kıj Johnson’ın Fudoki Romanında Kadının Mitolojik ve Anlatısal Dönüşümü

Kıj Johnson’ın Fudoki adlı romanı, yalnızca fantastik bir hikâye sunmakla kalmaz; aynı zamanda kimlik, hafıza, beden ve yazı ilişkisini çok katmanlı biçimde irdeleyen, edebî olduğu kadar felsefi bir metindir. Japon anlatı geleneğinin monogatari ve nikki bungaku türlerinden beslenen roman, geçmişin izini sürerken gelecekte var olmanın koşullarını da sorgular. Romanın merkezinde iki kadın karakter yer alır: biri gerçek dünyanın sınırlayıcı kurallarına hapsolmuş yaşlı bir prenses, diğeri ise doğa ile iç içe özgürce var olmayı seçen bir ruh. Bu iki karakterin karşıt ama tamamlayıcı yapısı, romanın temel çatışmasını ve estetik gerilimini oluşturur.

Prenses Harueme, sarayın taş duvarları arasında ömrünü tüketmiş, içsel sesiyle baş başa kalmış yaşlı bir aristokrattır. Ölümün eşiğindeyken, kendi geçmişini ve kimliğini anlamlandırmak için bir hikâye yazmaya başlar: Kagaya-hime’nin hikâyesi. Harueme’nin kalemi, hayallerin, söylenememiş cümlelerin, yaşanamamış hayatların taşıyıcısı olur. Yazı onun için bir ifade aracıdır; yazmak, var olmaktır. Japon kültüründe coğrafi ve tarihsel kayıtları içeren belgeler anlamına gelen fudoki, Harueme için daha derin, daha kişisel bir anlam taşır.

Harueme’nin yazdığı karakter, Kagaya-hime, bir kedi olarak doğar, yangında ailesini ve fudokisini kaybettikten sonra insan formuna bürünür. Bu dönüşüm, fiziksel olduğu kadar kimliksel bir başkalaşımdır. Japon mitolojisinde yer alan bakeneko figüründen esinle yaratılmış bu karakter, şekil değiştiren, doğayla uyumlu ve içgüdüsel bir varlıktır. Kediler, Japon kültüründe hem özgürlüğün hem de gizemin sembolüdür. Kagaya-hime, Harueme’nin erişemediği özgürlükleri, hayalleri temsil eder. Şiddetle olan ilişkisi de bu bağlamda yorumlanmalıdır: Hayatta kalmak için öldürmek zorunda kalan ama bu eylemden hoşnutluk da duyan bir figürdür. 

Kagaya-hime’nin hayata dair tutumu, onun özgürlük arayışının bir başka boyutudur. Harueme, Kagaya-hime üzerinden duygularını dışavurur; onun hikâyesini yazarak, kendi gerçekleştiremediği yaşamları kurar.

Romanın anlatı yapısı, klasik Japon edebiyatı türlerinden olan monogatari (uzun anlatı) ve nikki bungaku (günlük edebiyatı) geleneklerine dayanır. Harueme’nin içsel yolculuğu, klasik nikkilerdeki gibi bireyin geçmişe dönük, kendini keşfetme sürecidir. Fudoki, aynı zamanda zuihitsu geleneğiyle de bağ kurar: yani düşüncelerin, gözlemlerin ve içsel akışın edebî metne dönüşmesi.

Yan karakterler, özellikle Harueme’nin saray çevresindeki kadınlar ve hizmetkârlar ile Kagaya-hime’nin yolculuğunda karşılaştığı savaşçılar, köylüler ve gezginler; bu iki ana karakterin içsel dönüşümlerine eşlik eden, onların varoluşsal çabalarını görünür kılan figürlerdir. Ancak en dikkat çekici yan karakter Domei’dir. Harueme’nin geçmişinde önemli bir yer tutan bu erkek figür, anlatıda doğrudan yer almaz ama Harueme’nin hayatı üzerindeki etkisi silinmezdir. Domei’nin onu terk etmiş olması, Prenses’in kendi yaşamı üzerindeki söz hakkını kaybetmiş oluşunu daha da derinleştirir.

Romanın sonunda Harueme’nin hikâyesi tamamlanır. Ancak burada tamamlanma, kendi kimliğini yazıyla yeniden kurmuş olmanın getirdiği bir tür içsel bütünlüktür. Ancak önemli olan, onun yazıyla var edilmiş bir karakter olarak, Harueme’nin benliğinden bağımsız bir özneye dönüşmüş olmasıdır.

Kagaya-hime’nin varlığı, Japon mitolojisindeki yōkai, özellikle bakeneko ve kitsune figürleriyle ilişkilidir. Şekil değiştiren bu doğaüstü varlıklar, toplumun normlarına karşı duran, özgürlüğe düşkün ruhları temsil eder. Kagaya-hime, bir yōkai gibi, toplumsal düzenin sınırlarını aşan, içgüdüsel gücüyle kendi kaderini çizen bir figürdür.

Fudoki, yazının yalnızca bir aktarım aracı olmadığını, aynı zamanda bir kimlik kurma biçimi olduğunu gösterir. Harueme, hikâyesini yazarak baskıya ve geleneklere karşı durur; Kagaya-hime ise yazının içinde kendi hakikatini yaratır. Johnson, Japon anlatı geleneğini Batı’nın doğrusal kurgu yapısıyla birleştirerek, hem bireyin iç dünyasını hem de kültürel mirası anlamaya çalışan, edebî olduğu kadar düşünsel bir roman yaratır. Bu anlamda Fudoki, yazıyla, hafızayla ve kimlikle örülmüş bir varoluş kaydı hâlini alır.

HAMİDİYE TARIM LİSESİ BURSA: BİR ZİRAAT İDEALİNİN ZAMANLAR ÜSTÜ HAFIZASI

  HAMİDİYE TARIM LİSESİ BURSA: BİR ZİRAAT İDEALİNİN ZAMANLAR ÜSTÜ HAFIZASI Hamidiye Ziraat Mektebi, 1891 yılında Sultan II. Abdülhamid’in ...