Kendi Sesinin Yankısı: Nietzsche, Okuma ve Ruhun Derinliği
Nietzsche, yüksek sesle gülmenin faziletlerinden söz ederken, tanrıların bile birbirine şaka yapabileceği ihtimalini düşünmeye değer bulur. Bu düşünce beni derinden etkiliyor. Çünkü Nietzsche burada gülmeyi ve şakayı yalnızca insana mahsus bir zayıflık olarak görmez; bilakis kutsal olanla bile ortaklık kurulabilecek bir erdem olarak değerlendirir. Bu yaklaşım, hem gülüşe hem söze dair alışıldık sınırları sorgulatır. Nietzsche yüksek sesle okumanın da kıymetine dikkat çeker. Oysa bize, okumanın sessizlik içinde, gözle yapılması gerektiği, sesli okumanınsa çocukça ya da nafile bir uğraş olduğu öğretilmiştir.
Ama ben bunu yapıyorum. Okurken kendi sesimi duymaktan, sözcüklerin havada yankılanışını işitmekten haz alıyorum. Belki sınır tanımayan ruhumdan, belki kurallara boyun eğmeye gönülsüzlüğümden, belki de yaradılışımın bana dayattığı içsel bir ihtiyaçtan... Bilmiyorum. Bildiğim şu ki: Sesim sözcüklerle buluştuğunda, yazı içimde daha derin, daha unutulmaz bir yere dokunuyor. Konuşmayı çok seven biri değilim; ama metinleri yüksek sesle okurken, kendi sesimle yüzleşmek, kelimelerin ritmine kendi sesimi katmak beni hem dinlendiriyor hem de canlandırıyor. Nietzsche’nin de bu düşüncede olması beni fazlasıyla memnun etti; çünkü bazen kendi sezgilerimizin ardında bir filozofun ayak izini görmek, yalnızlığımızı unutturur.
Belki siz de denemelisiniz. Okurken kendi sesinizi duymak yalnızca anlamayı derinleştirmekle kalmaz; belki de hiç tanımadığınız bir yanınıza, içinizde saklı duran o eski sese kapı aralar. İşte o ses, belki bir gün gülüşünüzle birleşir; insana özgü içtenlikle, Tanrı'ya yaraşır bir özgürlük arasında bir yerde hayat bulur.
Tabii diğer insanları rahatsız etmemek koşuluyla...