22 Mayıs 2025 Perşembe

Yıkılan Mahalleler – Bursa’nın Kalbine İnen Bıçak: Doğanbey Üzerine

 


Yıkılan Mahalleler – Bursa’nın Kalbine İnen Bıçak: Doğanbey Üzerine

Bu metin, yerinden sökülmüş bir mahallenin ardından konuşan bir hafızanın izidir. Doğanbey’in taş sokaklarını, avlularını, cumbalarını unutmamak için yazılmıştır. Gözle görülmeyen ama içte duran bir yıkımı kelimelere dönüştürme isteğinden doğmuştur.

Fomara Meydanı’nda bir bankta oturuyordum, gözüm karşımdaki gri bloklardaydı ama zihnim çok başka bir yerde geziniyordu; zaman ellerimde eğilip, bükülmüş gibi hissediyordum. İçimden geçen düşünceler başka bir zamanda, eski evlerin duvarlarının gölgesinde saklı kalmış bir geçmişte dolaşıyordu. Sanki gördüğüm her görüntü, kalbimin ortasına inen uzun, soğuk ve sessiz bir bıçak gibi, bildiğim ve sevdiğim bu kentin en can alıcı yerinde kapanmayan bir yaraya dönüşüyordu.

Şimdi gözümün önünde yükselen bu yapılar, bu kasvetli ve dik köşeli dev bloklar, ne bu kente ait bir sese sahiptir ne de geçmişle konuşacak bir dili vardır. Oysa burada, yani tam burada, daha birkaç on yıl öncesine kadar, taş döşeli yolların iki yanında sıralanmış, cumbaları göğe meyleden, ahşap çatılarındaki kiremitlerin arasında kuşların tüneyebileceği kadar doğal, avlularında asma ağaçlarının gölgesinde dinlenen yaşlı kadınların zamanla yarışmadığı, ona eşlik ettiği, bir mahalle vardı: Doğanbey Mahallesi.

Bu mahallenin evleri, sokakları, sesi vardı; sabahları kapı önlerinde yıkanan halıların su sesi, akşam ezanı okunurken komşudan yükselen çorba kokusunun taşıdığı sohbet, yaz aylarında cumbalardan gelen ince bir kadın türküsü, bir de taşlara çarpıp yankılanan çocuk kahkahaları… Hepsi birer parçasıydı o bütünün; şimdi hiçbirinin izi de yok, sesi de yok. Bu yokluğun tesadüf olabileceğini düşünmek mantıklı gelmiyor hiç; bir kararın, bir imzanın, bir protokolün sonucu. 28 Kasım 2006 günü imzalanan bir metinle, TOKİ, Bursa Büyükşehir Belediyesi ve Osmangazi Belediyesi iş birliği içinde, kentin merkezinde, şehrin en köklü mahallelerinden birini ‘‘kentsel dönüşüm’’ adı altında yeniden şekillendirmeye karar verdi. Ama ‘‘yeniden şekillendirmek’’ dedikleri şey, kentin o kadim hafızasını silip yerine başka bir şeyi koymaktı; kök salmış bir belleği, kurumsal bir çıkarla takas etmekti. Bu karar, yalnızca fiziksel bir dönüşümü başlatmadı; Doğanbey Mahallesi’nin taşına, toprağına, çatısına, cumbasına, avlusuna, gövdesine, ruhuna saplanan o bıçağın sapını da kimin tuttuğunu gösterdi.

Proje 2011 yılında tamamlandığında, ortaya çıkan manzara şuydu: 23 katlı dev konut blokları, çevresindeki tarihî yapılarla hiçbir akrabalığı olmayan, göğe yükselmek için şehrin ruhunu basamak yapan yapılardı. Bu bloklar, betondan oluşan ve geçmişin üzerine dikilmiş unutuş anıtlarıydı. Bursa’nın tarihi silueti, Ulucami'nin zarif minaresinden, Muradiye’nin cumbalı taş evlerinden, Tophane’nin sarı sıcak yamaçlarından oluşuyordu; ama bu siluete şimdi gölgesi bile olmayan yapılar eklenmişti.

Sahi, neden böyle olmuştu? Doğanbey evleri onarılamaz mıydı? Bu evler, tıpkı Cumalıkızık’ta olduğu gibi restore edilemez miydi? Tarihî taş yapılar güçlendirilemez miydi? Avlular, cumbalar, taş merdivenler, iç avluları, yeniden yaşamla buluşturulamaz mıydı? Mümkündü. Hatta mümkünden öte, gerekliydi. Çünkü bu evler, geçmişin taşıdığı dilin, geleneksel yaşamın, komşuluğun, huzurun ve saygının maddi karşılığıydı.

Mahalle adını Osmanlı’nın ilk yıllarında, Yıldırım Bayezid döneminde yaşamış olan Doğan Bey’den alır. Doğan Bey’in türbesi hâlâ orada, Fevzi Çakmak Caddesi’nin bir kenarında, Suluki Camii’nin yakınında, neredeyse unutulmuş bir köşede sessizce durur. Yanından her gün binlerce insan geçer, ama başını çevirip bakan pek azdır. Bir gün o türbenin başında dururken fark ettim: geçmişe sırt çeviren bir şehir, kendini de yitirmeye başlar ve başladı da.

Fomara’da oturduğum bu banktan baktığımda, geçmişle arama örülen duvarların yalnızca betondan ibaret olmadığını anlıyorum. Bu bloklar, anıların önüne çekilmiş kalın perdeler gibi orada duruyor. Doğanbey Mahallesi’nin evlerinin pencere pervazlarına sabahları kuşlar konardı. Komşular camdan cama konuşurdu. Sokakta top koşturan çocukların sesi duyulurdu, şimdi artık o sesler duyulmuyor. Ben unutmadım. Unutmayacağım. Çünkü bu şehrin sokaklarında yalnızca bedenim yürümedi; ruhum da adım adım o taşları ezberlemişti. Doğanbey yıkıldığında, içimden bir şey de onunla birlikte yıkıldı.

Şimdi burada, Fomara’da bir bankta oturan yalnız ben değilim aslında; bu meydandan geçen insanların gözlerinde biraz geçmiş, biraz suskunluk var. Kimi alışverişini tamamlamış ellerinde poşetlerle yürürken, kimi düşüncelerine dalmış, kimi aceleyle bir randevuya koşarken bakmıyor bile arkasındaki yükselen duvarlara. Oysa bu blokların ardında yalnızca bir bina yıkılmadı; bir mahalle, bir ritim, bir koku, bir ses düzeni ortadan kalktı. Her gün yanından geçilen, ama artık görülmeyen o eski evlerin hatırası, aslında hâlâ ayakta. Sadece gözlerin görmeyi unuttuğu yerde duruyor. Kimse ses etmese de, o dar sokaklarda hâlâ yürünüyor birilerinin belleğinde. Bazen bir koku, bazen duyulan bir kelime, bazen bir pencereden süzülen ışık yeniden hatırlatıyor o eski günleri. Bir avludaki yemek kokusu kalıyor havada, bir çocuk kahkahası kanatlanıyor... Hatırlamayı seçince beliriyor o evler, belki bir kadın pencere pervazına sardunyaları diziyor, belki yaşlı bir adam eski evinin avlusunda tespihini çekiyor, belki bir çocuk top oynuyor hâlâ mahallelerde.

Fotoğraf: https://www.bursadabugun.com/haber/ilber-ortayli-dan-bursa-paylasimi-uzulerek-bakiyorum-1580716.html alınmıştır.

 

 

Zeyniler Köyü Bursa Feride’nin Ayağının Değdiği Yer

  Zeyniler Köyü Bursa Feride’nin Ayağının Değdiği Yer Uludağ’ın eteklerinde, Bursa’nın Yıldırım ilçesine bağlı bir köy düşünün. Eski taş y...